ÖZGÜR BAŞKAYA: ‘Tiyatro insanın güzelliğini size anlatan müthiş bir eylemdir. Devrimdir’
RÖPORTAJ / DENİZ KORCAN
Dünyada ülkede sanat üretenler kendi açılarından bir sanat tarifi yapıyorlar. Özgür Başkaya sanatı nasıl tanımlıyor?
Öncelikle merhaba.. Sanatı tanımlamak zor bir soruya yanıt vermek gibi zor. Aslında ben zor biri gibi görünsem de zor biri değilim ve zor sorulara zor olmayan yanıtlar veririm. Sanat basitçe kişinin kendini ifade etme biçimidir. Elbette estetik kaygılar, etik değerler ve ideolojik tutumlarla birlikte. Sanat bir var ediş. Tanrıya inanmıyorum ama tanrının yoktan var ettiği söylenir. Biz materyalistler hiçbir şeyin yoktan var olmadığına ve vardan yok olmadığına inanırız. Kişisel, çevresel ve toplumsal etmenlerle doğru orantılı estetik bir şekilde kendini ifade etme olarak tanımlayabilirim sanatı…
Sanatın, tiyatronun yolunu seçerken sizi hangi etkenler teşvik etti?
Aslında hiçbir şey beni teşvik etmedi. Orta okulda okurken bir Fransızca öğretmenim vardı. Çok severim. Mehmet Kartal. O beni tiyatroyla tanıştırdı. Geleceğin yıldızı dedi bana. Ama ben yıldızlığa hiç inanmadım bu arada. Star sistemine başından beri karşı oldum. Velhasıl ailem ve hocamın teşviki diyebilirim bu soruya. Yalnız onları mutlu edemedim, etmeyi doğru görmedim o başka..
Okullu bir tiyatro insanı olmadan önce tiyatro size ne ifade ediyordu? Okul sizin yapınızı nasıl etkiledi?
13 yaşında tiyatroyla tanıştım. Tiyatro insanlığın ufkunu aşan bir evrendir. Ben tiyatroyu bir çocuk olarak sevdim. Heyecanlandım. Aşık oldum. Sonra bir sürü tuhaf gerekçelerle ODTÜ’de okudum. Ardından yine bir sürü gerekçeye başvurup “Tiyatro Bölümü”ne girdim. Okullu olmadan önce de heveskardım, olduktan sonra da. Okul beni estetik ve entelektüel olarak zenginleştirdi. Ancak dünya görüşümde bir değişikliğe yol açmadı. Yolumuz Brecht’in, Piscator’un, Öngören’in, Çağan’ın yoludur. Bu hiç değişmedi..
Ülkedeki toplumcu yazarlar üzerine araştırmalar yaparken onlarla nasıl bir tanışma süreci yaşadınız?
Aslında başından beri onlarla birlikteydim. Ancak 12 Eylül darbesi üzerimizden bir buldozer gibi geçtiği için ve devrimci tiyatrocuların çoğu maalesef erken vefat ettiğinden onları araştırırken yalnız kaldım. Lisans tezim Nâzım hikmet, yüksek lisans tezim toplumcu dört yazar üzerine oldu. Onları hep sevdim, saygı duydum. Ancak hepsi ölüydüler ve ben onlardan yaşam üzerine birşeyler çıkartmaya çalışıp durdum. Başardıysam genç arkadaşlara bir kaç katkı yapmışımdır ve öyleyse ne mutlu bana…
“Özgür Tiyatro” yu var ederken hedefleriniz nelerdi?
Çok güzel söz. Varetmek. Gerçekten varetmek için çok uğraştım diyebilirim. Bir ömür mesela. Eskiden işçiciydim ben. Uvriyevist. İlk oyunumuz “Lefty’i Beklerken” isminde, Amerikan yazar CliffordOdets’in oyunuydu. Sevgili hocam-ağabeyim Semih Çelenk çevirmişti oyunu. Onun hakkında söz söylemek bana düşmez. Harika bir üniversite hocası olduğunu biliyorum. Ve kıvanç duyuyorum. Çok iyi bir kadroyla sahneledim oyunu. Şimdi aralarında ünlü olanlar, Devlet Tiyatrosu oyuncusu olanlar vb. mevcut bir kadro. Ardından korktuğum başıma geldi. Yalnız kalmıştım. Yıllarca Tamer’le (Tamer Gören Özgür Tiyatronun hem oyuncusu hem Genel Teknik Yönetmenidir) hem yeni oyunları konuştuk hem uyguladık. 2kişilik bir oyun 1 yönetmen kaldığımız da oldu, 22 kişinin sahneye çıktığı bir oyun yaptığımız da. Velhasıl dışı sizi içi beni yakar… Hedefse belli değil mi zaten. Ya sosyalizm ya barbarlık..
Yönetmen Özgür Başkaya bir oyunu seçerken hangi ölçütlerle başlıyor?
Açıkçası, üzülerek de söylüyorum, kadroya bakıyorum önce. Sonra estetik kaygılar ve etik değerler geliyor. Gücün kadar varsın maalesef..
Uzun bir oyunculuk serüveniniz var. Bugün o serüveni nasıl değerlendiriyorsunuz?
Oyunculuk benim için temelde hiç başat olmadı. “Tiyatro İnsanı” olmayı tercih ettim hep. Ancak tiyatronun iki asalı vardır, bir oyuncu bir seyirci. Bunu öğrencilerime anlatıyorum hep. Oyunculuk zor ve çok uğraşı isteyen bir iş. Ben tembeldim herhalde onun için oyunculuk yapsam da yönetmenliği tercih ettim hep. İç disiplinim iyi bir oyuncu olmayı kaldıramayacak kadar zayıf sanırım. Bu elbette kötü oyuncu olduğum anlamına gelmez. Kendime acımasız olmayı seviyorum sadece. Ben istemediğim hiçbir oyunda ve rolde oynamadım. Devlet Tiyatrosuna girseydim oyuncu olarak, belki oynamak zorunda kalırdım. Ya da Şehir Tiyatroları vb. Yine belki bunun içinbir oyuncu olarak orada olmayı hiç istemedim. Hep istediğim rolleri oynama şansım oldu. Devlet Tiyatrosu’nda mesela konuk oyuncu olarak oynadım. İstediğim roldü. Birçok özel tiyatroda konuk oyuncu oldum ve rolleri hep ben seçtim. E kendi tiyatromuzu konuşmayalım zaten… Uzun lafın kısası hep oynamak istediğim rolleri oynadım. Şanslıyım diyebilirim.
Siz tiyatro ve meslek ilişkisini nasıl kuruyorsunuz. Sizce tiyatro bir meslek midir?
Bu sorunuza çok kısa ve net bir yanıt vermek istiyorum. Tiyatro bir meslek değildir ve “bizim mesleğimiz” diye başlayan konuşmalardan hiç hoşlanmıyorum. Tiyatro insani bir etkinliktir ve hep öyle kalacak. Tiyatro para kazanmak için yapılmaz. Yapan varsa ya ahmaktır, çünkü o kadar zamanda çok daha iyi para kazanılır, ya da memurdur. Söyleyecek başka söz yok. Tiyatro insanın güzelliğini size anlatan müthiş bir eylemdir. Devrimdir. Aptal solcuların “profesyonel devrimci” sözü kadar cahilcedir, meslek açılımı…Bu arada solcu olarak sola da vurmuş oldum..
Özgür Başkaya amatör tiyatro yolundan iler(ler)ken onu nasıl tanımlıyor?
Bu söze net bir yanıt vermeli… Amatörlük bir seçimdir. Bir basamak değildir. Profesyonel olmanın merdiveni değildir amatörlük. Kötü ve insanı ahmaklaştıran dizilerde oynamak için kendini gösterme perdesi değildir. Kısa yoldan ünlü olma, bol paraya, şöhrete kavuşmanın yolu değildir. Reklamlarda benliğini, sanatçı ahlâkını, mal satmanın bir aracı olarak kullanmak için geçilecek bir yol hiç değildir.
Tüm bunların dışındadır amatörlük. Seyirciyi değiştirme-dönüştürme çabasıdır. Ülkesini ve dünyayı sorgulatma, olanı biteni,yoksayılanı,üstü kapatılanı, velhasıl gerçeği anlamaya/anlatmaya çalışma işidir.
Doğal bir kaynaktır amatörlük. Halkların suyudur. İçtikçe, yaşadıkça geliştiren, gelişen... Hiçbir yere yaslanmadığı için ne kişilerin, ne kurumların, ne devletin güdümünde değildir. Olmamalıdır. Hiçbirinin sansürüne izin vermez. Bildiğini söyler. Özgürlüklerin evinde oturduğunu bilir ve ne sansürcülere ne de otosansüre izin verir. Yiğitliktir Amatörlük... Ayaklarını sağlam basar, tanıklık eder. Yaşamı değiştirip dönüştürmeye çalışır. Eşitsizliğin üstüne gider. Demokrasi kültürünün tiyatrodaki belkemiğidir amatörlük. Özgürlükçü ve özerktir. Tüm bunlar değilse amatör de değildir. Tüm bunlar için çabalamıyorsa yoktur. Sıradandır. Halbuki feda eden olmalıdır. Ortaya koyan olmalıdır. İnsan için olan olmalıdır. Yeniliğiyle, deneyselliğiyle, sistem dışındalığıyla devrimcidir amatörlük. Olmalıdır. Karl Marx'ın bilim hakkında söylediği bir sözü affına/affınıza sığınarak sanat hakkında uyarlayıp söylemek istiyorum: «Sanat, kendimiz ve insanlık için çalışmaktır/yapmaktır. Sanat bencil bir zevk olmamalıdır. Sanat çalışmalarına kendilerini verme şansına sahip olanlar, bilgilerini ve yaşantılarını insanlığın emrine sunmakta birinci gelmelidirler.»
Uzun yıllar amatör tiyatro örgütlenmeleri içinde çaba harcadınız. Kuruculuktan üyeliğe bir dolu çabanız oldu. Bu süreci bugün nasıl değerlendiriyorsunuz?
Doğrudur. Amatör tiyatro üyeliği de yaptım, Türkiye Amatör Tiyatrolar Birliği başkanlığı da. Süreç iyi gitmiyor. Toplum ciddi bir şekilde apolitize edildi. Düşünmeyen, tartışmayan, sorgulamayan bir-birkaç nesil yetiştirildi. Sanatçılar örgütlenme kavramına uzak kaldılar. Velhasıl önümüzü umutlu gördüğümü söyleyemem.
Oyunculuk eğitimi için çabalarınız var. Eğitmen Özgür Başkaya’nın bu konudaki perspektifini ve çalışma tarzını anlatır mısınız?
Aslında sadece oyunculuk değil, tiyatro sanatının eğitimi üzerine çabalarım var. Türkiye’nin son 6-7 yıldır üniversitelere oyunculuk öğrencilerini en çok yollayan okulunun “Academy İzmir-Özgür Tiyatro”, eğitim koordinatörüyüm. Kız kardeşim Özlem Başkaya ile birlikte bu sürece “sınavlara hazırlık”, elimizden geldiğince açılım sağlamaya çalışıyoruz. Öğrencilerime hep şunu anlatmaya çalışıyorum. Biz sizi üç aşamalı olarak yetiştirmeye çalışıyoruz. İlk ve kısa vadeli aşama, sınavı kazanmak. İkinci vadeli aşama donanımlı olmanız ve üniversitedeki hocalarınızı zorlamanız, ki bu bilimsel tiyatronun gelişimi için çok önemlidir ve üç; sadece oyuncu değil bir tiyatro sanatçısı olmanız. Yani zor iş. Ama zor olmayan işler pek işe yaramaz zaten.
'Ben Marksist Değilim' hangi ihtiyaçtan dolayı doğdu? Oyun nerelerde sahnelendi?
Özgür Tiyatro’nun son sahnelediği ve bir süre daha oynanmasını istediğim oyunu “Ben Marxist Değilim” Marxizmin öldüğünü söyleyen ahmak ve karaçalıcılara karşı yapılmıştır. İronik ismi ben koydum. HovardZinn’in metnini baz alsak da öğrencim ve yönetmen yardımcım Tunacan Tunç ile beraber oyunu yeniden Marx okumalarıyla yazdık. “Marx Döndü” metni bize göre hayali ve zayıftı. Çok uğraştık ancak iyi bir iş yaptığımıza inanıyorum. Seyircimiz de genel olarak buna kefil. Ankara, Denizli, Aydın, İzmir’in pek çok ilçesi oyunun sahnelendiği yerler. Elbette Uluslararası İzmir Tiyatro Festivali, Alaittin Eraslan Tiyatro Günleri gibi özel organizasyonlarda da oyunumuzu oynadık. Ayrıca İzmir’de rutin olarak oyunlarımızı pandemi süreci atlatıldığından itibaren
Ben Marksist Değilim oyununu seyircilerinize neden önerirsiniz?
Oyunun hem benzetmeci hem göstermeci üslupla sahnelenmesi, oyuncunun Marxizm’e olan düşkünlüğünün sahneye yansıması, yeni bir metin oluşturulması, bize göre harika bir teknik kadroya sahip olması (Feridun Akbeyaz, Tunacan Tunç, Taner Sözer, Güncem Özdemir, Sibel Aduş, Tamer Gören ve elbette oyunun sanat yönetmeni Ese Ese) oyunun izlenmesi için yeter sebeplerdir. Oyunculuğun iyiliğini buraya katmak ukalalık olacağından bu konuyu konuşmuyorum..: