TV başındasın. Hiç olmadığı kadar çok haber, tartışma programı filan seyrediyorsun artık. Kanuni'nin hareminden bile daha fazla entrika var hayatımızda. Ama senin hayatın aynı. Sabah kalkıyorsun. TV'den hava durumunu öğreneceksin ki ona göre giyineceksin. Entrika hikayeleri başlıyor hemen. Hava durumunu pijamalarınla beklerken günün haberleri beyninin kıvrımlarına doğru akıyor kulaklarından. Giyiniyorsun, belki kahvaltı etmeye bile vaktin yok çıkıyorsun. Çocuğunu (varsa) okuluna/servisine bırakıyorsun ve kendi esaretine doğru yola başlıyorsun.
Sağında solunda konuşmaları duyuyorsun. Kimisi "Helal olsun Başbakana" diyor. Kimisi "ama yolsuzluk" diye atlıyor hemen. Bir diğeri ekliyor, "Ama ne yemişler be abi." Cevap geliyor, "Olsun kardeşim. Yedilerse bile hizmet yapıyorlar, hizmet. Böyle hizmet gördün mü hiç?" Hangi taraftasın? Bilmiyorsun. Kim senin tarafında peki? Anlayamıyorsun. Bir heves telefonuna saldırıyorsun. Kulaklarını takıp biraz müzik. Uzaklaşıyorsun. Camın dışından her gün geçtiğin yolun görüntüsü hızla geçiyor. Kulaklarına dolan müzikle yolun akan görüntüsünün senkronu tuttukça hayatından uzaklaşıyorsun. Trafik olsun bile istiyorsun. Zamanın eğilip uzamasını istiyorsun.
Ofise girip bilgisayarının başına geçiyorsun. Herkes hararetle yeni bir gelişmeyi tartışıyor. Kaç polisin tayin edildiğini söylüyor biri. Diğeri internete sansür gelecek diye ekliyor. Herkes aynı sabaha uyanmış birbirine zehrini akıtıyor. Senin hayatında bir değişiklik olmadı hala. Köşeden seyrediyorsun. Uzak kalmaya çalışmalısın diye telkin ediyorsun kendini ama içindeki merakı kontrol edemiyorsun. İnternete giriyorsun. Haberler önüne saçılıyor hemen. Korkunç bir kavga var ortada. Tarafların her biri diğerine gözlerinin önünde saldırıyor. Ortada duran gerçekler bu gürültü içinde duyulmaz haldeler. İki haber takılıyor gözüne. Haber diyor ki "Uludere'de takipsizlik kararı verildi." Merak edip habere tıklıyorsun. Aslında şaşırmadın. Bekliyordun böyle bir sonucu ama yine de kılıfı merak ettin. Neden olarak "karşı konulamaz hata" deniyor. Yani? Karşı konulamayan ne? Bu soruşturma yapanı değil yaptıranı araştırmıyor muydu? Yaptıran nerede? 34 insan niye öldü? Yine de şaşırmıyorsun. Sadece "kılıf bulamamışlar. Eskiden kılıf biçmeyi biliyorlardı bari diyorsun." Canın sıkılıyor. Yanında bir başka haber seni üniversite yıllarına götürüyor birden. "Metin Göktepe anıldı." Aklına nasıl eylemlere katılıp Metin'in bulunması için polis dayağı yediğin geliyor. Hani o kaybedildiği 2 gün boyunca kampüste yediğin dayak. Sırtında copun geldiği yerin hafiften kaşındığını hissediyorsun. Koltuğa sırtını dayıyorsun ki gelecek sonraki cop aynı yere gelmesin.
Seyircisin. Sadece seyirci olduğunu biliyorsun o kadar. Çevrende öyle oldu, böyle oldu, o bunu dedi, bu şunu yaptı diye konuşanlar, saf tutanların da aslında bu oyunun dışındaki seyircilerden olduğunu biliyorsun. Ne ayakkabı kutuları, ne tutuklanan askerler, ne anayasa değişiklikleri ne de bugün yaşanan kavga hiç kimsenin hayatında bir şey değiştirmedi. Farkındalar mı? Belki. Farkında olmamak ya da farkında değilmiş gibi davranmak daha rahatlatıcı belki.
Öğle yemeğinde yan masadaki o güzel gözlü kızla yemektesiniz. Ofisin yarısı bir arada. Kız karşında. Herkes bir şeyler söylüyor yine. Şirket dedikoduları bile unutulmuş. Devlet dedikodularının biri bitiyor biri başlıyor. Herkes heyecanlı. İçin daralıyor artık. Patlamak üzeresin. Kendini tutmak için uğraşıyorsun. Susmalısın. Gerçekleri, olanları kimse konuşmuyor. Durmalısın, yoksa başına iş alacaksın. Güzel gözlü o kıza bir akşam yemeği yeme şansını da kaybedeceksin. Belki, patrona ilişkin bir şeyin kenarına dokunacak, işinden olacaksın. Durmalısın. Ağzına attığın her lokma midende büyüyor. Birden güzel gözlü kız dönüp sana soruyor: "Sen ne düşünüyorsun bu yaşananlar hakkında?" Lokman boğazına diziliyor. Söyleyecek o kadar çok şeyin var ki. Sadece "Şimdi mi uyandınız?" diyorsun dişlerinin arasından.
Herkes üzerine alınıyor bu lafını. Muhasebedeki müdür yardımcısı "Başbakan nereden bilsin kim cemaatçi kim değil. Başbakanımıza darbe yapılıyor." diyor. Bir diğeri atlıyor "Biz her şeyi çok önceden gördük. Cumhuriyet için yürüdük diye Ergenekon'u yaratırken niye ses etmedi Başbakan?". Güzel yeşil gözlü kız (gözleri yeşil dememiştin ama ben diyorum dostum anlatımı bozma) atlıyor "Başbakan olmasa ev sahibi olmazdık. İstikrarı bozmamak gerek." diyor. Anlaşıldı. Yemek işi yatacak. Muhasebedeki adamı da sevmiyorsun zaten. Lokmalar ağzında büyüyor. Aniden patlıyorsun.
- O paraları ben mi aldım, siz mi aldınız arkadaşlar? Boş verin cemaati, Başbakanı, hükümeti filan para yendi mi yenmedi mi? Yenmediyse bu telaş niye?
- Hani Uludere'de hatayı yapanları bulacaktı bu hükümet? Ne oldu da o çocukları ikinci kez öldürdüler? Kİm kimle pazarlık yapıyor farkında mısınız?
- Sen Ergenekon'dan dem vuruyorsun da şimdi yapılanın yapılış şeklini neden onaylıyorsun? Ne oldu da yargıya güvenir hale geldiniz bir anda? İçeride yatanların nasıl girdiğini nasıl unuttunuz? Aptal davalarda uydurma delilleri o zaman yaratanlara şimdi nasıl güveniyorsunuz?
- Haziran'da ölen 6 gencecik insana, komadan uyanamayanlara, uyanıp hayatını sıfırlayanlara kim neden oldu? Bu zorbalığın nedeni neydi? O zaman ne yaptın da şimdi kendini taraf olarak görüyorsun?
- Görmüyor musunuz? Bunların hiçbirinin içinde yoksunuz. Sadece seyircisiniz. Size oy at diyorlar ve o oyları kendilerine sayıyorlar. Sana tek söz söyleme hakkı olarak sandığı gösteriyorlar. Yargıyı yok ediyorlar ve sen hala önüne atılan dedikodular ile oyalanıyorsun. Ülkeyi dizi izler gibi izlemeyi bırakın artık ya da sadece dizi izleyin. Bırakın kim ne yapıyorsa yapsın. Hiçbiri senin, benim için değil. Kendi bekası için. Bakın Kürtlere ve orduya hapistekileri salalım yargıyı bize verin diye pazarlık yapıyorlar.En azından yolsuzluğu unutun diyorlar. Ali İsmail'i görmeyin, Ayvlıtaş'ı görmeyin, Metin'i unutun, Berkin'i bilmeyin, bombalarla parçalanan 34 çocuğu devletin bekası için yok sayın, Reyhalı'da, Suriye'de ölenlerin akan kanında payınız var mı diye düşünmeyin. Hayatınızı bugün ayakkabı kutusuna koyun kaldırın dolaba bence. Bu kavgada taraf değilsiniz, taraf değiliz. Kimse de bizim tarafımızda değil.
Masaya koca bir sessizlik çöküyor birden. Herkes hızla yemeğini bitirmek için tabaklarına gömülüyor. Herkesin lokmaları büyüyor ağzında şimdi. Artık akşam yemeği şansın yok. En azından rahatladın bir anlık da olsa. Hızla ye yemeğini ve işe dön.
Akşam eve dönüş vakti. En azından şimdilik kovulmadığına göre son bir cesaretle yeşil gözlü güzel kıza yaklaşıp sormalısın.
- Bir akşam yemek yiyelim mi?
- Olur.
Yaşananlar bazen en umulmadık şekilde değiştirebilir hayatınızı. En azından bir akşam yemeği ve belki de... Kim bilir?