“Sokaklar cenazelerden geçilmiyordu.
Her sokakta beş-on kişi tabut taşıyordu.
Hükümet bu vaziyet karşında şaşkındı.
İstanbul surlarına yazıcılar konulmuştu.
Vazifeleri sur haricindeki kabristanlara götürülen ölüleri kaydetmekten ibaretti.
Ramazan ayının ortasında İstanbul surlarından çıkan cenaze sayısının bin 500 ve bazen 2 binden çok olduğu tespit edildi”.
İstanbul’u ve 1860 salgınını anlatıyor bu satırlar… Salgının adı o günlerde “kıran” dı. Kolera’ydı kırıp geçiren…
Hem sadece Osmanlı’nın değil, dünyanın da büyük derdiydi “Kolera” Dünya henüz “küreselleşmemişti ama çok çekmişti koleradan.
Öyle ki 19. Yüzyıla gelindiğinde şimdiki deyimle altı büyük “pandemi” sınavı vermişti dünya.
1831 Haziran’ında Macaristan, Viyana, Berlin, Hamburg, Ren, Fransa ve İngiliz limanlarını kırıp geçiriyordu kolera.
Sadece Paris’te 18 binden, Fransa’da 100 binden fazla can aldı hastalık.
Gelelim Osmanlı’ya…
Kolera, 1848 Erzurum’unda halkı tir tir titretmişti belli ki.
Tedbir ise kentin en yüksek noktası Palandöken’e çıkıp kamp kurmaktı.
Günlük üç-dört kişiyle başlayan ölüm sayısı gün geldi 10 binleri buldu.
10’ar günlük karantinalar, Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi Kolera Risalesi’nin yöneticilere, askerlere, muhtarlara dağıtılması, kasapların dükkan önünde et kesmelerinin yasaklanması, sokakların acil temizliği ve benzeri bütün önlemlere rağmen İstanbul’da da yayıldı salgın.
Hatta Mekke’den getirtilen Kabe örtüsü üç günlük karantina sonrası Topkapı Sarayı’na nakledildi.
“Kıran” Langa, Samatya, Kuzguncuk, Kuruçeşme, Arnavutköy, Bebek, Kadıköy ve Dolmabahçe… İstanbul’un her yanındaydı “kıran”. Tam da bugünkü gibi zengin-fakir, yaşlı, genç, kadın, erkek ayırt etmeden…
Yayılırken de hep aynı şey oldu.
Yöneticilere yönelik eleştiriler hiç bitmedi.
En acısı Trabzon’daydı yaşananların.
Dönemin Trabzon Valisi İsmail Rahmi Paşa süreci iyi idare edemediği için fırıncılar da halkın çoğunluğu gibi kenti terk etmiş bu nedenle de kalanlar kıtlık tehlikesiyle bir ölüm-kalım sınavı daha vermişti.
Hastalık insanlık tarihi kadar eski.
Salgın, ölüm ve korku hep var oldu bu topraklarda.
Bu üçüne eklenecek bir şey daha var belli ki; kötü yönetim…