NOT DEFTERİNDEN…

Ne güneş, ne yıldızlar nede bedenimi ıslatan yağmur. Yazamaz oldum, düşünemez oldum. Aşk yoksunu, sevgi yoksunu olmaktan mı bilemiyorum. Ne kalem oynuyor, nede kelimeler diziliyor. Kulağımda çınlayan müzik çok güzel, kahırlı, düşündürücü yüreğe hitap ediyor. Tek eksik yüreğin gözyaşlarını dökmesi. Yalvarsam da yakarsam da dökmüyor incilerini. O dökmeyince kalem buluşmuyor yüreğimle.

Amin Maalouf’un sözünü hatırlamamak mümkün değil.

Diyor ki;

“Hiçbir zaman aşk değildir bize layık olmayan, oysa biz layık olamayız ona kimi zaman. Hiçbir zaman bize ihanet etmez aşk ve biz oluruz hep ona ihanet eden.”

Bu gün not defterimden alıntılar, gezintiler yapacağız.

“Cehalet asla sorgulamaz, daima yargılar. Cehalet öğrenmez, yalnızca ve hep inanır. Cehalet asla okumaz ve öğrenmez, gerek duymaz, o hep hatmeder.

Cehalet asla hoş görmez, hep katleder. Cehalet ilkeldir, asla sosyalleşmez.

Medeniyet ise;

Kadın ve erkeğin birlikte yürüyebilmesidir. İşte bu yüzden cehalet kadından korkar. Kadın öğrenirse, çocuklarına öğretir. Kadının aydınlanmasını cehalet asla istemez. Aydın kadın demek, aydın çocuklar demektir.”

Gezintiye devam edelim;

“Aşık Mahzuni Şerif, seni dinliyorum. Dinlerken mutlu oluyorum, yüreğimde bir rahatlık, yüzümde tebessüm oluşuyor. Dalıp gidiyorum çocukluğuma, gençliğime, kentin kenar semtinde ki iki odalı evimize. İlk aşkımı yaşıyorum, kalbimin atışı, yâre delice bağlılık, yârin her hareketinin kutsallığı, sevecenliği, gecelerin yar ile süslenişi. Umutlar, yakarışlar…

Mahzuni sen vardın, yar vardı, gençliğim vardı, mahallem vardı o dünyada.”

Defterin bir köşesine sıkışmış bir not;

Nizar Kabbani, Suriyeli şair. Kadın savunucusu. Kadının yüzünde Tanrı’yı gördüğünü söyleyecek kadar coşan bir şair. Kadın hakları davası yüzünden çevresinin hışmına uğramış, din adamlarının saldırısına uğramış, tepkiler sonucunda babasının evlatlıktan ret ettiği şair.

Not defterinde ki güzel bir sözü yazmadan geçemeyeceğim.

İmmanuel Kant diyor ki;

“Bizler sırlarla dolu bir evrende bir rüyanın rüyasını görmekteyiz.

Gerçekte bildiğimiz hiçbir şey yoktur. Bildiğimizi sandığımız şey sadece olaylardır. O olaylar ki, bilmediğimiz bir objeyle asla bilemeyeceğimiz bir süjenin birbirlerine olan ilgisinden doğmuştur.”

Bir yığın not, bir yığın karalamalarım. Seçmekte zorlanıyorum. Uyku vakti geldi.

Diyorlar ki;

“Ne kadar az bilirsen o kadar iyi uyursun.” Der Gorki. İzahını Sartre yapar; “Uyursan gece biter, uyumazsan sen.” Son noktayı Freud koyar; “Çok uyumak kaçmaktır, uyumamaksa yakalanmak.”

Aydın, özgür bir toplum olmak için okuyalım, okuyalım…