Mülk sahibi bu cihanı halk etti
O yoğurdu yaptı hem o yarattı
Yedi kez emeğim geçti bu deme
Hatayi
İbn Haldun’un ünlü kitabı olan Mukaddime’sinde siyaset, sosyal yaşam, tarih ve din üzerine düşüncelerini paylaştığı ve kurama dökerek çözümleme yaptığı önemli bir yapıttır. Bu yapıtta bedevi, hadari toplulukları incelerken devlet-ler süreci ve iktidar çelişkisini kendisine göre asabiyyet kavramları üzerinden açıklamaktadır.
Bir önceki yazımda belirttiğim gibi nesep asabiyyeti dediğimiz kan bağına bağlı kandaşlık ya da kollektif aksiyonerlik iken sebep asabiyyeti ise kan bağı ve hısımlık bağlarının dışındaki bağlarla; yani ikincil bağlarla birbirine bağlanan, daha çok bilinç ürünü olan tutku ve bağlılıkları içeren maşeri kudrettir, soyut kuvvettir.
Burada bu kavramları ve kuramı kısaca açıklamamın gayesi Amed’de 21 Mart günü okunan Abdullah Öcalan’ın mesajıdır. 1980’lerin başlarında kurulduğunda Marksist-Leninist bir çizgide kurulduğunu açıklayan ve kadrolarını bu şekilde yapılandıran örgütün Abdullah Öcalan’ın açıklamalarıyla geldiği söylem değişikliğine dönük okunan mesajına atfen yazımın konusunu içermesindendir.
Yazımın başka hususu ise mesajla beraber gözden kaçan veya kaçtığını düşündüğüm noktaları öteki olarak görülen bütün toplulukların, halkların ve inançların eylemlerin de vurgulanan eşitlik söylemlerinin aksine bu mesajda klasik devlet refleksi hastalığının tekrar vuku bulmasını görmemdir.
Özellikle okunan mesajda hesaplaşma anlamında elit modernist hâkim zihniyet deşifre ediliyor ki bu anlamda kurtuluş savaşını veren halk-larla, kuruluşun ideolojik inşası ayrılmakta ve inşanın toplumun her kesimini kapsayacak şekilde inşa edilmesi gerektiğini belirtmektedir. Burada ki anlatımda Türkiye Cumhuriyeti’nin etnisitesel, inançsal ve ideolojik olarak elit modernist hâkim zihniyetinin biricikliğini açıklığa çıkarmaktadır.
Fakat bunun ardından Abdullah Öcalan’ın okunan mesajının içinde “tüm ezilen halkları, sınıf ve kültür temsilcilerini, (…) kadınları, ezilen mezhepleri, tarikatları ve diğer kültürel varlık sahiplerini, işçi sınıfının temsilcilerini ve sistemden dışlanan herkesi Demokratik Modernite Sistemi'nde yer tutmaya” çağırırken iktidarlaşmakla olan yakın ilişkisini ortaya çıkarmaktadır.
Birinci nokta devrimci, sol ve sosyalist düşünenlerden, kadınlardan, eşcinsellerden vb. tarafından oluşacak asabiyyet’ten yararlanmaktır. Burada kullanılacak can alıcı terim elit modernist hâkim zihniyet hesaplaşmasıdır ki iktidarlaştırma yolunu pekiştirecek ve kendisinin meşruiyet yolunu açacak anahtarı böyle kazanacağını sanmaktadır. Elit modernist zihniyetin biricikliği yerine ötekilerin sözcülüğü üzerinden “kader birliği” yapmış veya iler ki dönemler de yapacak bir inşanın asabiyyeti de çağrılmaktadır. Elit modernist zihniyetin yerine başkalaşmış hâkim zihniyetler inşa olacaktır. Yine topal bir devlet inşası ortaya çıkacaktır.
İkinci nokta ise sebep asabiyyeti dediğimiz kan bağına bağlı olmadan bilinç, tutku ve inançsal olarak sunulacak soyut kuvvettir. İnancın da her zaman iktidar olmakla bütünleşmeye hazır veya bütünleşmiş çağrısı mevcuttur. Bunun en örneğini Emeviler, Abbasiler vermektedir. Kısacası “ümmet kardeşliği” çerçevesinde yaratılacak aksiyonerliktir.
BDP Hakkâri milletvekili Adil Kurt 10.02.2013 tarihinde Radikal İki’de yayınlanan yazısında “önümüzdeki günlerde Erdoğan’ın ağırlıklı olarak ‘Sebep Asabiyet’ merkezli yoğunlaşacağını düşünüyorum. Öcalan’ın ‘demokratik ulus’ ilkesiyle İbn Haldun’un ‘Sebep Asabiyet’ ilkesi ‘zıddın zıddı’ durumunu içermiyor.” diyerek esasında mesajı önceden duyuruyordu. Mesajda sebep’i oluşturan asabiyyet ise “İslam bayrağı” altında verilen savaşlardır. Bu savaşlarda kader birliği yapmış mezhepler merkeze çağrılmakta, demokratik ulus bilinci Sunnilik’in Hanefi, Şafii, Hanbeli ve Maliki mezheplerinin “bir” liği çerçevesinde örülmektedir.
Ya da Türklük ve Kürtlük üzerinden mesajda belirtilen hususta ki gibi “Türk halkı bilmeli ki, Kürtlerle bin yıla yakın İslam bayrağı altındaki ortak yaşam, kardeşlik ve dayanışma hukukuna dayanmaktadır” ifadesiyle etnisitenin sebep asabiyyeti’nde “İslam bayraktarlığını” etnisite üzerinden yakınlaştırmaktır.
Abdullah Öcalan’ın mesajında dikkati çeken üçüncü nokta ise “Demokratik Modernite Sistemi” içerisinde yer almaya çağırırken Alevilerden bahsetmemesi, Alevilerin adının bile geçmemesidir. Hele özellikle hatırı sayılır Kürt Alevi nüfusu olduğunu var sayarsak “Demokratik Ulus” bütünlüğüyle hiç bağdaşmadığını da görmekteyiz. Özellikle ötekileştirmeyi canlı yaşayan Alevilerin demokratik inşa yapısının içinde anılmayışı mesajın kapsayıcılığı anlamında darlığını ifade etmektedir. Başka bir tehlike ise devletin ve onun kurumsallaşmış uzantısı olan Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yapılan tasnif ve tanım biçmelerinin bu mesajda da yapılmasıdır. “Ezilen mezhepleri” derken Aleviliği mezhep boyutuna indirgemek, tanımlamak ve don biçmek klasik devlet refleksidir. Maalesef aynı refleksi kaçınılmadan burada da görmek mümkündür.
"Bir"likten çekilen ızdırabı anlatırken yeni "bir" in inşasında iktidarlaşma, ümmet kardeşliği, kader birliği gibi dönüşme korkusunu da sanki bağrında hiç taşımıyor kaygısı içinde olmaması düşündürücüdür.
Özellikle AKP İktidarı ile birlikte yükselen ve organize edilen sebep asabiyyeti aksiyonerliği kendisini tekelleştirmek ve biricikleştirmek üstünedir. Nedense ülkemizde söz konusu Aleviler ve Alevilik olunca Alevilerin dostlarını, yoldaşlarını bulmak zorlaşıyor.
Bu ülkenin bütün zındıkları birleşsin derken, demokratik bütünlükte "ya hep beraber ya hiç birimiz" şiarında buluşulması ve söylevinde net ifade edilmesi gerekirken mevzu bahis Alevilik ve Aleviler olunca reflekste "Bir" "lik" kaçınılmaz oluyor. Bu da ister istemez tarihte canlı olarak yaşanılan İdris Bitlisi’lerin, Yavuz Selim’lerin, II. Abdülhamit’lerin ve Tanzimat dönemlerinin oyunlarında ve pazarlıklarında yaşanılanlar gözler önüne gelmektedir.
Sonuç olarak Abdullah Öcalan’ın okunan mesajında önümüzde ki süreçte sebep asabiyetiyle iktidar-laşarak devletleşmek mi? Yoksa gerçekten bütün halkların, toplulukların kısacası öteki görülenlerin demokratik bütünlüğü mü? Kardeşlik sağlanılacaksa, bütün kardeşlerin kardeş olarak anayasal eşitliğe ihtiyacı var.
İnşallah okunan mesajda ve bunun çerçevesinde yaptığım çözümlemelerimde yanılmak isterim. Ülkemize barış gelir ve eşitlik daim olur.
Bütün dostların, yoldaşların ve canların hangi dilde ve dinde söylenir söylenirse nevruzu (newrozu) kutlu olsun, dilekler kabul olsun, maksutlar hâsıl olsun.
25.03.2013
Hüseyin Dede