Kabataş travması...

 

12 yıldır gerçekleşenler ile ilgili gerçekler yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Gerçek ne kadar saklanırsa saklansın gizlendiği yerin duvarlarından bir çatlak bulup sızıyor. Bunun son örneği Kabataş'ta örtülü bir kadının (ki kendisi Bahçelievler Belediye başkanı'nın gelini) değme porno sitesinde hit olacak bir senaryoyla taciz edilmesi hikayesi. Hani üstü çıplak deri pantolonlu ve zincirli 80-100 kişilik güruhun "yaptıkları". Sonunda kaydı ortaya çıktı da biz de fantezi dünyamızda yeni bir boyuta geçmiş olduk. xHamster'da yayınlanması beklenen görüntülerin ana haber bültenlerinde yayınlanması biraz "edepsizce" oldu ama sonunda bir vakanın gerçeği ortaya çıkmış oldu.

Zaten aklı başında kimsenin inanmadığı, iktidarın destek verenlerini bir arada tutmak için kandırabilmek ve savunma yapabilecekleri bir şey olsun diye için ortaya atılmış fantastik bir porno hikayesiydi. Artık nasıl bir durumsa internet sansürüne karşı duranları pornoculukla suçlayanlar bundan çok daha önce ağaçları savunanları karalamak için pornoculuk yapmaktan geri durmamıştı. Sanırım porno lobisi ile ilgili paranoyanın temelinde bu fantastik fantezi dünyası ciddi rol oynuyor. 

Artık herkes ortada koca bir yalanın olduğunu gördü. Gördü ama tıpkı hikayenin kendisi gibi bu görüntülerin görülme şekli de bir acayip. Olayın olduğu gün olan 1 Haziran'dan 7 aydan fazla zaman geçtikten sonra birden o "çok vahim" görüntüler ortaya çıktı. Görüntülere kim nasıl ulaştı belli değil. 7 ay bu yalanla koca ülkenin aldatılmasına göz yumanlar bir anda bu bilgiyi paylaşmaya karar verdi belli ki. Filler tepişirken üstlerinden düşen pislikler bunlar sadece. Çimenler ise ezilmeye devam ediyor.

Kabataş olayı bize ülkenin 1950'lerden beri aynı şekilde yönetildiğini kanıtlıyor aslında. İnsanlara bir yalan ver ve saldır. Bu yüzden Kabataş olayının 6-7 Eylül olaylarından, Maraş katliamından, Sivas'tan bir farkı yok. 6-7 Eylül olaylarında gayrimüslimler, Maraş'ta aleviler, Sivas'ta solcu ve alevilere yönelik kin ve nefrete yönelik söylem bu sefer yaramaz Gezi direnişçileri için tekrarlanıyor. İktidar edenler ve devlet kendine zararlı gördüklerini linç ettirerek dikensiz yollarda yürüme derdindeler.

Ancak, bu olayın diğerlerinden bir farkı var. Üzerinden uzun zaman geçmeden (böyle bir olayda 7 ay nedir ki) olayın yalan olduğu, bir linç kampanyası için üretildiği anlaşıldı. Çünkü iktidar kendine destek veren gizli koalisyon ortağı (belki de ortakları) ile ipleri koparmış durumda. Onlar da iktidarın ipliğini pazara çıkarmak için de bu yalanı bozuyor. Devletin kirli dehlizlerinde kaybolmasına alışılmış gerçek bu kez o koridorların dışına sızıyor ve yönetenlerinin üzerindeki o görünmez koruma perdesini şöyle bir açıp kapıyor.

Peki 7 ay bu suça niye ortak olur insan? Neden bu yalan kullanılarak bir grup insanın diğerlerine saldırmasına göz yumar? Nasıl bir iktidar hırsıdır ki insanların ayrıştıkça, biri birlerine saldırdıkça buradan doğacak boşluğa sızmayı hayal edecek kadar sinsi yapan? Neden insanları kendi dünyasına hapsedince ve ülkedeki her şeyin sahibi olmayı bu kadar ister? Bu kavgayı başlatan asıl neden ne? (Lütfen MİT olayı filan demeyin hemen. O da bir sonuç. Oraya gelinceye kadar bir şeyler olmuş olmalı.) Ortada paylaşılacak bir rant olmadığından mı bilmediğimiz ve bizlerle hiç ilgisi olmayan başka bir paylaşımın olmaması mı tüm bu sızıntılara neden? Cevapsız ama aslında her şeyden önce cevaplanması gereken bir çok soru var aslında.
 
Yine içinde halkın olmadığı bir iktidar savaşında, savaşanların heybelerinden dökülenlerle gerçeğe ulaşıldığı için seviniyoruz. Doğru söylediğimizi ispat için bu savaşa muhtaç kalıyoruz. Enerjimizi vicdanı olanlara gerçeği anlatabilmek için vicdansızların gözü dönmüş hırsları arasından kayacak gerçekleri bulmak ve zaten ortada olan bir haklılığı ispat için uğraşıyoruz. Sırf bu yüzden "Oh..." diyoruz, "Yiyin birbirinizi..." Bu savaştan bize düşen ganimetlerinden mest olmuş halde bu savaşın sonunda olabilecek fırtınaları görmeden gevşiyoruz. Haklı olmak yeterli sanıyoruz. Bu savaşa taraf olmadan ama gerçeğin, haklının ve mazlumun tarafında kalarak kendimizi hazır tutmamız gerektiğini unutuyoruz. Ele geçen ganimetler zekayla parlatılıyor ama aynı zekayı aklın arabasına at gibi koşturup yarına ilişkin akıl ve söz ortaya konulamıyor hala. Her şey parça parça...

Bu savaşın taraflarından hiçbiri bu savaşı kazanamayacak. Bu artık belli. Ancak, bu savaşın tarafı ol(a)mayanların kazanabilmesi haklılığını gösterebilmesi için bu yeterli değil. Çünkü, bu savaşta taraflar yenişemedikçe bir araya gelecekler, yeni düşmanlar aramaya başlayacaklar. Belki birlikte, belki ayrı ayrı yapacaklar bunu. Yine sen, ben, o hedefte olacağız. Bu sefer görüntüleri, tepeleri sızdırmayacak devlet denilen labirentin duvarları. Körler ve sağırlar yine o dehlizleri dolduracak. Bu kör kin bir yerden patlayacak ya onu besleyenleri ya da onu besleyenlerin karşısında duranlara saldıracak. Biz hala haklılık ispatıyla uğraştırılmak isteniyoruz. Sözümüz dün üzerine. Dünü unutmadan yarına yürümek için yarına dair sözlerimiz ise cılız ve duyulmuyor.

Ben bu yazıyı yazarken Mehmet Ayvalıtaş'ın olmadığı söylenen MOBESE kayıtları yayınlandı bu sefer. İktidarla savaşan eski koalisyon ortağı iktidarın tüm gizli işlerini, sakladıkları gerçekleri yayınlayarak toplumun iktidar edenlere inancını sarsmaya devam ediyor ama bu aynı zamanda mütedeyyin insanlara olan inancı da azaltıyor. Geçmişte dindar denilerek ticarette, siyasette, devlette itibar görenler bugün değil ama zaman içinde bu itibarını yitirecek. Bizim gibi toplumsal belleği olmayan bir ülkede bile insanların biliçaltlarna işledi ve işliyor bu gerçek. Bu da belki bu savaşın geleceğe taşınacak en önemli bakiyesi olacak.

Bu ülke Roboski/Uludere'de olanlar saklandıkça, hayali politikalar ile Reyhanlı'da patlayan bombaların gerçek nedenini konuşulmasın diye yalan üzerine yalan söylendikçe, Ali İsmail'in görüntüleri tekrar tekrar silinmeye çalışıldıkça sadece bunu yapanlar değil buna göz yuman ve bunları zamanı gelince kullanırım diye saklayanlar da aynı şekilde suçlu. Bugün bunları el altından sahibine vermekle bu suçtan kurtulmak mümkün olmayacak. İşte en büyük patırtı da burada kopacak. Bu yüzden, bugünlerde ispatı gereksiz haklılıkları ispat etmekle yorgun düşmemek gerek. Çünkü bu enerjiye yeni bir Türkiye kurmak için ihtiyacımız olacak. Yarın için şimdiden bir ortak söz, bir ortak yol belirlemek gerek. Bu savaştan ele geçecek ganimetlerin peşinde koşmaya gerek yok. Yarın için doğru sözleri söyleyenler yarın bu yalanları ve saklı işleri açığa çıkarabilir. Bu ülkede koca bir halk kenarda bekliyor oyuna girmek için. As oyuncuyu daha fazla yedekte bekletmemek gerek. Hele sahaya indiğinde ne kadar iyi oyun oynadığını görmüşken...