Mısır’da, Tunus’ta ve Libya’da yaşanan son gelişmeler siyasal İslam’ın açık iflasını fiili olarak bütün dünyaya deklere etti. Üstelik gelişmeler iflasın yalnızca bu ülkelerle de sınırlı olmadığını da açıkça gösteriyor. İflas, Türkiye dahil İslam vurgusunun öne çıktığı bütün ülkeleri kapsıyor. Yemen gibi, Cezayir gibi… İslam coğrafyasının para kasası olan, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Kuveyt de bu sürecin dışında değiller. Çok para şimdilik onlara güven duygusu verse de, bu ülkelerin de gelişmelerden etkilenmemeleri artık mümkün gözükmüyor…
Bütün bu gelişmelerin Ramazan ayında olması ise bu tezi fazlasıyla doğruluyor. İslam coğrafyasında yer alan Erdoğan da dahil bütün siyasi liderlerin Ramazan vesilesiyle ağızlarından düşürmedikleri barış, dayanışma ve kardeşlik gibi kavramların günümüzün İslam coğrafyasında hiçbir karşılığının olmadığı çok açık.
İslam coğrafyasının neresine el atsanız orası elinizde kalıyor… Tunus’ta Şükrü Belaid’in öldürülmesinden sonra, Halk Hareketi Partisi Başkanı Muhammed el Brahimi de bir suikast sonucu öldürüldü. Brahimi’nin cenazesinde Ennahda lideri Raşid Gannuşi’ye “katil” ve “suikastçi” diyen on binlerce kişi hükümetin istifasını istedi… Libya’da Muammer Kaddafi’ye karşı 2011’de “zorla yaratılan muhalefetin” öne çıkan isimlerinden ve Libya 17 Şubat Hareketi lideri Abdülselam el Mesmari öldürüldü ve Libya karıştı. Tunus’ta da, Libya’da da saldırıların adresi İslami örgütler. Somali’de Türk Büyükelçiliği’ne saldırıyı El Kaide bağlantılı El Şebab örgütü üslendi. Mısır’da ise bir ay içinde ikinci kez katliam yaşandı. Öldürülenlerin sayısı 68 ya da 200 olması katliam gerçeğini değiştirmez! Mısır’da yaşanan bir katliamdır ve bütün katliamlar da geçerli olduğu gibi asla hiçbir haklı gerekçesi olamaz. Sivil topluluklara yönelik yapılan saldırılara katliam demek için mutlaka sayı sınırı aranmaz! Katliama, katliam, darbeye darbe diyebilmek gerekiyor!
İslam coğrafyasının neredeyse tamamında denenen İslami modellerden “huzur” da, demokrasi de çıkmadı. Türkiye hariç, İslam ülkelerinin tamamının Anayasaların birinci yada ikinci maddeleri İslami yönetimi ve İslam hukukunu işaret ediyordu. Referans İslamdı. Ama İslam referansları bu ülkelerin hiç birini evrensel bir boyuta taşımadı. Sosyalist sistemin çökmesinin getirdiği avantajdan da yararlanan siyasal İslamın ABD’nin ve AB’nin desteğinde devreye soktuğu iki önemli projenin de hiçbir yaraya merhem olmadığı “demene yanılma yöntemi” ile görüldü. Bu projelerden biri “ehlileştirilmiş” Müslüman Kardeşler projesiydi, diğeri de bizdeki AKP projesiydi.
Muhalif olmak için iyi bir zemin olan İslami söylem, iktidar olduğunda nasıl demokrasi karşıtı olduğunu, nasıl tekçi olduğunu ve toplumsal hayatı nasıl olumsuz etkilediğini Mısır’da bir yıl içinde gösterdi. Toplumu birleştirici değil, ayrıştırıcı bir rol oynayan siyasal İslamın bu özelliğinin Türkiye’de oldukça geç anlaşılmasında ise AKP modelinin “değişim” üzerine kurgulanmasının ve ciddi bir uluslar arası destek almasının ciddi bir rolü oldu. Teoride ve pratikte denenen her iki proje kuşkusuz varlıklarını daha bir süre koruyacaklardır ama, Müslüman Kardeşler de, AKP de ciddi yara aldılar. Karizmaları çizildi. İslami projeler çöktü! Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt gibi Körfez ülkelerinin Mısır’da askeri darbeye alenen destek vermeleri bile aslında bunu gösteriyor…
ABD’de de, Avrupa Birliği de siyasal İslamdan kendilerine yar olmayacağını görmüş durumdalar. Çünkü siyasal İslam iktidarı zorladıkça kendi içinde sürekli olarak yeni düşman üretiyor. Yeni düşman ise yeni şiddet demektir. Bu gerçek ayan beyan ortada. Somali’de Türk Büyükelçiliği’ni bombalayan El Şebab grubu ile Suriye’deki El Nursa arasında ne tür bir temel farkın olduğunu kim kime anlatabilir?
Yani New York Times, iş olsun diye Suriye’de Irak, Afganistan, Somali veya Yemen’den daha “Batılı İslamcılar” savaşıyor diyen boşuna yazmıyor, Ulusal Terörle Mücadele Merkezi Direktörü Matthew G. Olsen de boşuna “Suriye, gerçekten dünyanın ağırlıklı cihatçı savaş alanı haline geldi” demiyor… Avrupalılar yayınladıkları ve Erdoğan’ın çok kızdığı gazete ilanları ile laiklik vurgusu bunu anlatıyor! Huzurun İslam’da olmadığı görüldü! İslam’dan demokrasi çıkmayacağı da… İslam coğrafyası artık bunu görmeli.