Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 2 Mart günü saraydaki kültür merkezinde açıkladığı İnsan Hakları Eylem Planı daha sonra tekrar ısıtılıp piyasaya sürülünceye kadar hiçbir heyecan yaratmadan çekip gitti.
9 amaç maddesi, 11 temel ile, 50 başlıktan oluşan İnsan Hakları Eylem Planı’nın bir heyecan yaratması beklenemezdi; çünkü Cumhurbaşkanı bu eylem planını açıklarken kullandığı cümleler, bu eylem planının samimiyetten yoksun olduğunu daha o anda ortaya koymaya yetti.
Tayyip Erdoğan İnsan hakları Eylem Planı’nı açıklarken “… öyle her gördüğümüz çiçeğe su vermeyeceğiz” dedi.
Yasalar önünde herkes eşittir.
İnsan hakları herkes için olması gerekirken Cumhurbaşkanı bu eylem planının kimler için uygulanıp kimlere uygulanmayacağını ya da İnsan Hakları Eylem Planı’nda hayata geçirileceğini söylediği haklardan kimlerin yararlanıp kimlerin yararlanmayacağını “her çiçeğe su verilmez” diyerek ortaya koymuş oldu. Tabi böyle bir İnsan Hakları Eylem Planı hayata geçirilirse.
İnsan Hakları Eylem Planı açıklandıktan sonra yapılan değerlendirmelerde, bu planın iç siyasetten daha çok dış siyasete yönelik olduğu belirtildi.
Hala daha Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la görüşmeyen Amerika’nın yeni Başkanı Biden’e ve Osman Kavala, Selahattin Demirtaş ile ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de alınan tahliye kararlarının Türkiye tarafından uygulanmamasını 10 – 11 Mart tarihlerinde Strasbourg’da görüşecek olan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne yönelik bir mesaj olduğu değerlendirmeleri, bu eylem planının da suyun üzerine yazılmış bir söz olmaktan daha ileri gidemeyeceğini ortaya koyuyor olmalı.
Açıklanan planın iki yıllık zaman diliminde uygulanacağının belirtilmesine bakarsak, ya da seçim ve partiler kanununda yapılması hedeflenen değişikliklerle birlikte düşünürsek yapılan açıklamaların sadece dış siyasete yönelik olmadığını, iki yıl sonra yapılacak seçimlere yönelik bir yatırım olarak da düşünmek mümkün.
Yedi yıldır istikrarlı bir şekilde fakirleşerek 2013 yılında 12 bin 500 dolar olan kişi başına düşen milli gelirin 2021 yılında 8 bin 599 dolara düşmesine baktığımızda, bu fakirleşmenin bu yönetim anlayışıyla önümüzdeki yıllarda da devam edeceğini söylemek için kahin olmaya gerek yok. Bunu en çok kendileri biliyor olmalı. Üretime dayalı bir büyümenin olmadığı rant ekonomisinde yüksek faiz, yüksek enflasyon, yüksek döviz kısırdöngüsünün aşılarak ekonomik refahın sağlanamayacağını bilmek gerekiyor. Bu nedenle seçimlerde insanları ekonomik vaatlerle ikna edemeyeceklerini şimdiden gördükleri için, bunun yerine insan hakları ile ilgili vaatlerle insanlara gidip oy istemeyi düşünüyor olabilirler.
İnsan hakları konusunda sicili bu kadar kabarık olan, aslında insan haklarını hayata geçirme gibi bir niyeti ve amacı da olmayan bir partinin, yaşama geçirmeyeceği insan hakları vaatleriyle insanları ikna etmesinin mümkün olmayacağını yaşayarak göreceğiz.
İnsan Hakları Eylem Planı’nı bir muhalefet partisi açıklasaydı anlaşılır olurdu.
19 yıldır ülkeyi yönetenlerin böyle bir plan açıklıyorlarsa, bunu bir suçun itirafı olarak da görmek gerekiyor; çünkü insan haklarına uyuluyor olsaydı böyle bir plana gerek duyulmazdı.
İstedikleri yasayı çıkaracak meclis çoğunluğunu ellerinde bulundurmalarına rağmen 19 yıldır insanları hak ve özgürlüklerinden niçin mahrum ettiklerini sormanın yanında, insanları yıllarca hak ve özgürlüklerinden mahrum bırakmanın bir suç olduğunu da belirtmek gerekiyor.
İnsan Hakları Eylem Planı’nın açıklanmasından iki saat sonra Yargıtay Başsavcısı’nın HDP hakkında inceleme başlatması bu konudaki samimiyetlerini ortaya koymaya yetiyor olmalı.
Ülkemizde insan haklarına ya da hukuka yönelik yapılan reform açıklamalarının sadece halkı kandırmaya yönelik açıklamalar olduğunu bundan önceki benzeri açıklamalardan görmüş olmalıyız. Örneğin Mayıs 2019 tarihinde açıkladıkları “Yargı reformu Strateji Belgesi” bunun bir örneğidir. Bu belge açıklandıktan sonra unutulup gitmesi bir yana, hukuk sistemi 12 Eylül’ün darbe hukukundan daha geri bir noktaya götürülmüştür.
Bu iktidarın hak ve özgürlükleri genişletmeye ne niyeti ne de gücü vardır. Bu nedenle hukuktan, adaletten, hak ve özgürlüklerden yana bir adım atmaz.
Düşünce özgürlüğü, eleştiri özgürlüğü gibi özgürlüklerin üzerindeki yasakları kaldırdıklarında bugüne kadar yaptıkları insan hakları ihlallerinin, hukuksuzlukların, rant ekonomisiyle ülkenin zenginliklerinin nasıl yandaşlara sunulduğunun, eğitimin nasıl sıfırlandığını, halkın nasıl yoksulluğa mahkum edildiğinin daha çok tartışılacağını bilirler. Bunların daha çok tartışılması kendi sonlarını hazırlayacağı için hak ve özgürlükler konusunda hiçbir adım atamazlar.
Sürekli birilerini ötekileştirerek siyaset yapıp bugüne geldiler. Şiddet ve gerginlik politikalarından beslendiler. Hak ve özgürlüklerin olduğu bir ülkede bu politikalarının işe yaramayacağını bilirler.
Bu konuda inandırıcı olmaları için, İnsan hakları konusunda eylem planı açıklamaktan önce ilk yapacakları iş mevcut yasaları uygulamak olmalı. Şu anda var olan yasaları uyguladıklarında bile hapishanelere doldurulan gazetecilerin, milletvekillerinin, avukatların, belediye başkanlarının, öğrencilerin tümünün tahliye edileceği görülecektir.
Cumhurbaşkanı birçok defa Anayasayı tanımadığını söyledi. Bazı davalar için “Ben bu davanın savcısıyım” dedi. Benzeri sözleri bazı bakanlardan da duyduk. Anayasayı tanımayan bir yönetim anlayışından insan hakları konusunda bazı düzenlemelerin yapmasını aklı başında hiç kimse beklemiyor olmalı. Kağıt üzerinde kalacak bazı düzenlemeler çıkartılsa bile günlük yaşamda insanları bekleyenin yine yasaklar olacağını 19 yıl içerisinde yaşadığımız deneyimlerle görmüş olmalıyız.
Kendisine muhalif olan, biat etmeyen herkesin terörist ilan edildiğini, hakkında davalar açıldığını, tutuklanıp cezaevlerine konulduğunu her gün görüp yaşıyoruz. Bu nedenle insan hakları konusunda bazı hakların verileceğini söylemek hiç kimseye inandırıcı gelmiyordur.
Bu iktidar tarafından hangi yasa çıkartılırsa çıkartılsın, hangi eylem planı hayata geçirilirse geçirilsin halkı bekleyen yine baskı ve yasaklar, hukuksuz yere tutuklanarak yıllarca hapishanelerde tutulmak olacaktır.