İKARUS VE KESİTLER…

İnsanları gördüğümüz yer; düşüncemizin şekillendiği yerdir. Hastanede gördüğümüz kişiler bizlere göre rahatsızlığı olan, dertleri olan kişiler. Aynı kişileri sahilde görsek; sağlıklı, eğlenmeye gelmiş bir kişi olarak niteleriz düşüncemizde. Mezarlıkta başka bir duygu, meyhanede başka bir duygu. Demek ki ortamlar düşüncemizi belirlemekte çok etken.

O nedenle diyorum ki; yar ben seni çiçekler arasında göreyim. Dertler; dostlarla, sevgiyle, aşk ile azalır. Dertler; yalnızlıkla çoğalır.

Yazar Garcıa Marquez’in “Hayata veda” mektubunda söylediği gibi;

 “Üzüntülü olduğun zaman bile gülümse; dünya da bir insan olabilirsin ama bir insan için dünya olabilirsin.” Hayatımızda dünya olabilecek insanların olması güzel bir olgu olmalı.

Milyarder Istkov ve “Russia 2045” adlı bir girişimi başlatan arkadaşları insan beyni içinde barındıracak yapay bedenler oluşturmak suretiyle ölümsüzlüğü hedefliyorlar.

Ölümsüzlük bugüne özgü bir arayış değil. İ.Ö.3. yüzyılda Çin imparatoru Qin Shi Huang cıva içerek sonsuz yaşama kavuşmayı umut etmiş fakat başaramamış.

Yaşam tatlı, yaşam bırakıp gidilesi değil, birde mutlu iseniz; çok kısa bir zaman yaşam…

Atinalı İkarus’un hikâyesini anlatmadan geçemeyeceğim;

 “Atinalı mimar ve mucit Daidalus ve oğlu İkarus, kral Minos’un emriyle bir kuleye kapatılır. Daidalus ve oğlu İkarus, Theseus’un Lobyrinthos’da (labirent) yolunu nasıl bulabileceğini Ariadne’ye anlatarak Minotaurus’un öldürülmesine yardım ettikleri için kral tarafından cezalandırılmak istenmiştir. Daidalus kendisi ve oğlu için bu kulenin penceresinden kaçmaya yarayacak balmumu ve kuleye ziyarete gelen kuşların tüyleriyle iki çift kanat yapar. Babası; İkarus’a uçarken zevkten kaçınması gerektiği ve uçmanın coşkusuyla güneşe yaklaşmamasını aynı zaman dada denize yakın uçup kanatlarının nemlenmemesi gerektiğini söyler. İkarus uçabilme özgürlüğü ile babasını dinlemez ve güneşe fazla yaklaşınca balmumu erir ve Ege denizine düşerek hayatını kaybeder.”

Sevgi fedakârlık gerektirir. Sevginin göstergesi saygıdır. Saygı yok ise, bu egoistçe;  kendine olan sevgidir. Sevgi özveriyle beraber yaşar. Daidalus’un sevgisi hüzünle sonuçlansa da, bir özverinin anlatımıdır…

Hayat çok hızlı değişime uğramakta. Bugün çok gülünç gelenler, dün ün büyük olayları.

Biliyor musunuz?

İstanbul’da ilk olarak 1919 da bir kadın berberinin Beyoğlu’nda açıldığını… Rusya’daki Bolşevik ihtilalından İstanbul’a kaçan iki kız kardeş açmıştı. Bugün çok basit gelen bu konu; o günün çok önemli bir değişimi olmalı…

Yazımıza güzel bir dilek ile son verelim. Zülfü Livaneli’nin bir köşe yazısında okumuştum. Etkilendim bir Ütopya olmalı dedim. Hacıbektaş da işlevsiz bir bina olan ceza evi kapatılmış. Nüfus hangi yoğunluğa ulaşsa da; suçlu olmadığından ceza evi kapatılmış. Dileğimiz tüm dünyayı kapsaması…

Bir söz var;

 “Hayat bir pencere, sırası gelen bakar geçer.”

Yaşamın güzel yanını görerek yaşamak, sevmek, sevilmek… Hayat denen bu pencereden güzel anılarak bakıp geçmek dileğimle…

Hoşça kalın