Sivas katliamında ortaya çıkan ve katliam hazırlıklarını bütün çıplaklığıyla gözler önüne seren yeni görüntüler var…
Komutanının kendisine "Sen Alevisin, duruşunu, tipini, şeklini beğenmiyorum, endamın, duruşun, mezhebin beni kıl ediyor” diye şikayette bulunan uzman çavuş var…
“Toplumuzda kabul görmüş farklı düşünceler, ibadetler ve bunlara ait yerler haricinde Alevilerin ibadet şekli cem ve ibadet yeri cemevi olağan karşılanmalıdır” diyen bir yerel mahkeme olmasına rağmen, ısrarla, bir kez daha “Cemevi diye bir ibadethane yoktur” diyen bir Cumhuriyet Savcısı var…
Bütün bu önemli gelişmeler yalnızca son birkaç gün içinde yaşandı: Yani geçen yıla, daha daha eski yıllara ait değil, bugüne ait! Ve bu gelişmeler olurken, Türkiye’deki bütün siyasi eğilimler, gazetelerin ana sayfaları, köşe yazarlarının neredeyse tamamı “ulus, millet, milliyet, eşitlik ve ayrımcılık” tartışmaları yapmaya devam ediyorlar. Nitekim Meclis dün yine bu konuda oldukça sert tartışmalara sahne oldu. Bu konudaki görüşlerimi daha önce yazdığım için aynı görüşleri tekrarlamayacağım ancak bir gerçeğin altını bir kez daha çizeceğim: Bu ülkede herkes yalnızca “kendine Müslüman”! Türk ya da Kürt olmak da fark etmiyor! Tartışmaya dahil olanların önemli bölümünün aslında “herkes için eşitlik” diye bir derdi yok. Yasalar önünde eşitlik de günlük yaşamda eşitlik de kimsenin umurunda değil…
“Eşitlik” ve “ayrımcılığa tavır” konuşulduğu ve yazıldığı kadar önemli olsa, Alevilere yönelik gelişmeleri görmemek mümkün olabilir mi?
“Ulus milliyetle eşit olmaz” diyen de “millet deyince İslam milletini” anlayanlar da devletin ve genel olarak mevcut siyasal sistemin eşitsizlikler üzerine kurgulandığını görmek ve de kabullenmek istemiyorlar! Sorun tam da burada!
Yoksa ne Sivas katliamı davasında ortaya çıkan yeni polis görüntüleri, ne uzman çavuşa “senin mezhebin beni kıl ediyor” diyen zihniyet hele hele ne de cemevleri ile ilgili temyiz kararı yalnızca Alevilerin tepki göstereceği gelişmeler olabilir!
Eşitsizlikler üzerine kurulu olan bu sitemi AKP şimdi “İslam Milleti” yaklaşımı ile kendi lehine çevirmeye çalışıyor. Başbakanın “Ulusa Sesleniş” programının adını “Millete Hizmet Yolunda” diye değiştirmesi de bu yaklaşımın doğal bir sonucu. Çünkü siyasal İslam için eşitliğin bir tek belirleyici kriteri vardır, onun adı da “İslam din kardeşliğidir.”
İslam din kardeşliği de işin doğrusu asıl olarak Sünni din kardeşliğine tekabül eder. Aleviler ve Alevilerin ibadet yeri olan Cemevi ile ilgili olarak Diyanet İşleri Başkanlığı’nın referansı ile mahkemelerin ve AKP Hükümeti’nin inkârcı tavrının gerekçesini burada aramak gerekir.
Eğer inançlar karşısında gerçek anlamda bir eşitlik kabul edilse ve uygulansa, o zaman ne Diyanet, ne de sistemin kendisi bu haliyle kalabilir, AKP’nin “İslami din kardeşliği ve İslam Milleti” söylemi de havada kalır. Bundan dolayı AKP de, mahkemeleri de son zamanlarda ısrarla hedef şaşırtmak amacıyla, “Tekke ve Zaviye Yasası’nı öne çıkarıyor ve 633 sayılı yasa ile İslam’da cami ve mescit dışında başka bir yerin ibadethane olarak kabul edilemeyeceğini” döne dolaşa anlatıyor. Burada da durmuyor, dün “İslam dışı” ilan ettiği, “Alevilik sönmüştür” dediği Aleviliğin ne kadar “İslam içi olduğunu” anlatıyor.
* * *
Günlük hayatın dışında bir “eşitlik ve kardeşlik” tartışmak inandırıcı değil. Bu aralar sıkça yapılan bu. Oysa gerçek anlamda eşitliği tartışmak sistemin bu konudaki açmazını ortaya koymaktan ve kimliklere, inançlara yasalar ve günlük hayatta eşitlik istemekten geçiyor. Ancak bu sağlanabilirse o zaman kimse ne etnik ne de dini temelde ayrımcı, ötekileştirici, aşağılayıcı yaklaşımlarda bugünkü gibi ısrarcı olabilir. Çünkü o zaman, hem yasalar hem de toplumun doğal refleksleri sizin ırkçı, ayrımcı yaklaşımlarınız karşısında harekete geçer. Ortak toplumsal vicdan, sizin 20 yıllık bir katliam davasında, en ince detayların bile kameralarla tespit edildiği bir ortamda halen firarda olan sanıkları “ıslık çalarak” yalandan “aramanıza” bu kadar izin vermez! İşte o zaman kimsenin yaptığı yanına kâr kalmaz!