Hakaret mi dediniz?

Fazıl Say’a 10 ay ceza veren mahkeme gerekçeli kararında Fazıl Say’ın twitleri "dini değerleri aşağılamak kastıyla yazdığını” ve “inananları incittiğini ve hakaret ettiğini” okuyunca “bu kadar da olmaz” dedim… Gelin bakın “inanca hakaret nasıl bir şeymiş” size anlatayım!

Bundan yaklaşık 3 yıl önce “Gaf değil, genlere yerleşmiş bir ezber” başlığıyla bir yazı yazmıştım. Mehmet Ali Erbil yaptığı bir televizyon programında 'Mum söndü mü yapıyoruz burada' demişti ve bu Erbil’in bu sözü birçok kişi tarafından “gaf” olarak değerlendirilmişti. Ben de bunun üzerine  bu sözün bir “gaf” ya da bir “iş kazası” olmadığını ve asla “bilgisizlikten” de kaynaklanmadığını belirtmiş ve şöyle yazmıştım:

“Yüzlerce yıla yayılan bu ve benzeri hakaretler Sünni çoğunluğun bilinçaltına, hatta genlerine yerleşmiş. Bu hakaretler son yıllarda Alevilerin yükselen mücadelesinden dolayı azalmış olsa da, cezai bir yaptırımla karşılaşılmadığı için en son Mehmet Ali Erbil örneğinde olduğu gibi, zaman zaman bilinçaltından çıkıyor ve “doğal bir refleks olarak” dışa vuruyor. Tepki oluşunca da “valla billa ben böyle demedim, yanlış anlaşıldım” deyiveriyorlar. (…) Bırakın çok uzak geçmişi, yakın geçmiş bile Alevilere yönelik bu hakaretlerle dolu. Daha referandumda “Alevilerin katli vaciptir” diyen Şeyhülislam Ebusuut Efendi’yi “örnek insan, büyük âlim” diye gösteren bir başbakan olunca, gerisi laf-ı güzaf!

Bu hakaretlere cezai ve maddi yaptırım uygulanmadığı sürece, medyada bu iftiralar, hakaretler teşhir edilmediği sürece hakaret edenlerin yalnızca ismi değişir, hakaretler devam eder…

İşte birkaç örnek: Üstelik “cahillerden” değil “aydınlardan, sanatçılardan, önemli şahsiyetlerden”!

Yıl 1923: (Son baskı 1999): Türk edebiyatının önemli isimlerinden Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun, ‘Nur Baba’ adlı romanındaki bölüm başlıklarından biri şöyle: “Bir Bektaşi Tekkesinde Mumlar Nasıl Söner”...

Yıl 1971: Reşat Nuri Güntekin’in Alevileri aşağılayan “Balıkesir Muhasebecisi Tanrı Dağı Ziyafeti” adlı eserinin 13. sayfasındaki diyalog şöyledir: ’‘Karı amma vurdu ha. Eh bu da olur... Kızılbaşların mum söndü gecesi gibi tövbe olsun...’’

Yıl 1973: Hüseyin Rahmi Gürpınar ‘Toraman’ adlı romanında şöyle yazar: “Tanrım insanı bir kere şaşırtmasın. Herif artık bu hırtlamba karının yüzüne bakmaktan bıktı. Karşısında dolaşan ay gibi evlatlığı görünce kendini tutamadı. Mezhebi geniş adam...Kızılbaş mıdır nedir”

Yıl 1988: Zaman Gazetesi'nin bulmaca köşesinde bir soru; "Ehli sünnet dışı sapık bir mezhep?" Cevap: Aleviler.

Yıl 1989: Milli Eğitim Bakanlığı’nın “uygun bulduğu” İngilizce sözlükte ensest sözcüğünün Türkçe karşılığı şöyle yazılmış: "Akraba ile zina, Kızılbaşlık." Aynı ifade FONO’nun Fransızca-Türkçe sözlüğünde de değişmeden yer almış: "Akraba ile zina, Kızılbaşlık."

Yıl 1994: Güner Ümit, 9 Ocak tarihinde televizyon programında hamile bir kadın rolündeki arkadaşına sanki çok doğalmış gibi "sen Kızılbaşlar gibi babandan mı aldın o çocuğu" der.

Yıl 1997: Dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan, "Aydınlık Türkiye İçin Bir Dakika Karanlık" eylemleri için "Mum söndü oynuyorlar" dedi.

Yıl 2004: Milli Eğitim Bakanlığı’nın ilk ve ortaöğretim öğrencilerine önerdiği 100 Temel Eser arasında yer alan Ömer Seyfettin’in “Harem” adlı yeni baskısında “Kabilenin bütün erkekleri, bütün kadınların musavi surette kocası imiş. (…) Doğan çocukların anası babası da kabilenin, bütün halkı imiş. Bu hal ayin gibi hâlâ bazı cemaatlerde devam eder. Mesela Kızılbaşlar gibi… Ne ise…”

Yıl 2005: Haldun Taner’in “Şişhane'ye Yağmur Yağıyordu' adlı (yeni baskı) kitabında yer alan iki cümle ise şöyle: "Bırak alasen müdür bey. Bazen kanıma dokanıyor vallaha. Sen onun oruçlu olduğuna inanıyor musun? O ne hinoğluhindir o, ne kahpe dinli kızılbaştır o! Müslüman olsa acımak bilir." … “Ve işte o anda, tövbeler olsun, abla-kardeş, Kızılbaşlar gibi sarmaş dolaş oluverdik."

Yıl 2007: İnternetten Türk Dil Kurumu Sözlüğü'ne girip "mum söndü" diye yazdığınızda karşınıza şu cevap çıkıyor: "Cem ayinlerinde, aydınlatmak için kullanılan mumun tören bitiminde söndürülmesinin yanlış yorumlanmasıyla ortaya çıkmış bir inanış."

Yıl 2009: Star TV’de bir programda kendisinden küçük bir kadınla evlendirilmek istenen kişi sunucuya sorar: “Kızım ben Kızılbaş mıyım?”

Yıl 2010: Yer yine Star TV, bu kez Mehmet Ali Erbil sorar: “Mum söndü mü yapıyoruz burada?”

Bu kadar kirlenmişlik, bu kadar örnek: Hepsi gaf, hepsi iş kazası, hepsi tesadüf! Sonra da kendilerinin iyi niyetlerine inanmamızı bekliyorlar. Pes doğrusu!  Siz Alevi olsanız ne yapardınız?”

Böyle yazmışım bundan 3 yıl önce…
Değişen bir şey var mı? Daha geçen hafta Mersin’de bir öğretmen "Alevilerin ellerinden yemek yenmez", Gemlik’te bir başka öğretmen de Alevilerle ilgili olarak, "Onlar mum söndü yaparlar" demedi mi? AKP Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten, CHP’li Ali Haydar Öner'e hem de Meclis’te “Siz Diyarbakır'a giremezsiniz. Girebilmek için abdest alman lazım senin. Biz seninle eşit değiliz, elhamdülillah. Zaten ben seninle eşit olmak istemem” demedi mi?