Erdoğan, Hüseyin ve Yezid

Küfrün ve yalanın serbest, protestonun ve gerçeğin yasak olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Adana Valisi küfür ediyor, Başbakan korumaya alıyor, protesto eden 9 kişi ise para cezasına çarptırılıyor. Doğru söyleyen, protesto eden ise bir kez daha marjinal oluyor. Vali; görevden alınacağına, Başbakan tarafından “Yedirmeyiz!..” edebiyatı ile korumaya alınıyor, halka küfür de böylece meşrulaştırılıyor!
 
Başbakan bununla da yetinmiyor, iki gündür ‘Yezid ve Hüseyin’ edebiyatı yapıyor. Üstelik bunu Muharrem Ayı’nda yapıyor. Hem de bunu, Alevilere ait Ankara’daki Hüseyin Gazi Dergahı’nı ele geçirmeye çalışan bir vakfın ‘oruç açma’ davetinde yapıyor. Sonra bu konuşmayı, grup konuşmasına kadar daha da abartarak taşıyor...
 
Başbakan Erdoğan’ı dinleyince “El insaf!..” demek bile anlamsızlaşıyor. “Çağın Yezidleri çağın Hüseyinlerini katlediyor. Biz hiçbir zaman Yezidlerin yanında durmadık Hüseyinlerin yanında durduk” diyen Başbakan, Suriye’de El Nusra’yı destekleyenlerin, onları silahlandıranların kim olduğunu unutturduğunu zannediyor.
 
2 Temmuz 1993 Sivas Katliamı’nda, katillerin avukatlığını yapanlardan birçoğunun, hem de isim isim; AKP kurucusu, milletvekili ve yöneticisi olduğu bilinmesine rağmen, “Hüzünleri, kederleri birlikte yaşadık. Yakın tarihte yaşanmış Dersim, Çorum, Kahramanmaraş, Gazi Mahallesi gibi acı hadiseler bizim bin yıllık kardeşliğimizi bozamaz. Yezidin izindeki nifak odakları bizim aramızı açamaz” diyebiliyor.
 
Aşık Veysel’e atıfta bulunuyor, ondan dörtlükler okuyor; Hüseyin’i sahipleniyor, akrabalarında kaç kişinin Hasan ve Hüseyin varsa onları sıralıyor, torununa Ali ismini koyacağını açıklıyor. Bütün referansları, neredeyse Alevilere ait.
 
Erdoğan’ın güdeme getirdiği bütün bu açıklamalar için siyasi birçok neden ardı ardına sıralanabilir ama asıl neden; Başbakan Erdoğan’ın Sünni İslam’da kullanabileceği referansın azlığından kaynaklanıyor. Erdoğan’ın asıl referansları olacak Sünni coğrafyası oldukça kurak. Vereceği bütün örnekler defolu. Ecdatta ciddi bir sıkıntı var! Bu sıkıntı Hz. Muhamed’in Gadir Hum’daki Veda Hutbesi’nin yok sayılmasından başlıyor; Muaviye’ye, oradan da Osmanlı’ya ve Sivas’a kadar uzanıyor. Yani Erdoğan’ın Hüseyin gibi, Aşık Veysel gibi Alevi referansları, yalnızca Alevilerin gönlünü alma çabasıyla sınırlı değil, çaresizliğinden.
 
Koca İslam tarihinde Kerbela’daki Hüseyin figürü gibi başka benzer bir figür yok. Tıpkı, Şeyh Bedreddin gibi… Hacı Bektaş, Yunus Emre, Pir Sultan gibi… Aşık Veysel, Aşık Mahsuni ve Neşet Ertaş gibi… Alevi coğrafyası edebiyatta, şiirde, felsefede çok zengin.
 
Yezid’e de, babası Muaviye’ye de sahip çıkmanın hiçbir olanağı kalmadığı için; son iki yıldır açıktan mezhepçilik yapan hükümet, Başbakan’ından Dışişleri Bakanı’na birdenbire Hüseyinci kesiliyor. İnançsal kimliğinin de açık etkisiyle, CHP’nin Irak ve Suriye ziyaretleri nedeniyle Kılıçdaroğlu’na demediğini bırakmayan Davutoğlu, Kerbela’da Hazreti Hüseyin’in türbesini ziyarete ediyor ve yüzü kızarmadan, Hüseyin övgüsü yapıyor ve Şiilere selam duruyor.
 
Oysa; hakla, haksızlıkla mücadeleyle Hüseyin ismi tesadüfen bütünleşmemiştir… Muaviye ve onun oğlu Yezid döneminde kurumsallaşan İslam Devleti, aynı zamanda biatı da Sünni İslam’da sıkı bir geleneğe dönüştürdü. Hz. Ali’nin öldürülmesinden sonra zorla Halife olan Muaviye, 661’den 680’e kadar halifelik yaptı. Ölmeden bir yıl önce de, 679’da oğlu Yezid’i halife ilan etti ve Hüseyin başta olmak üzere herkesin oğluna biat etmesini istedi. Hüseyin’in ağabeyi Hasan, Muaviye’ye biat etmiş, Hüseyin ise ne baba Muaviye’ye, ne oğul Yezid’e biat etmişti. Hüseyin, en yakınındaki ağabeyi Hasan’da da gördüğü gibi, biat etmeninin gurursuz ve aşağılanmış bir yaşam olduğunu biliyordu. Üstelik, Hasan’ın biadı Muaviye’yi daha da güçlendirmiş, iktidarı kurumsallaştırmıştır. Hüseyin bu yüzden, ölümü pahasına da olsa, biat yerine haksızlığa karşı mücadele ve direnişi seçmiştir. 8 Ekim 680’de Kerbela’da katledilmesinin asıl nedeni de budur. Bu yüzden de, Alevi dünyası bile Hasan isminden daha çok Hüseyin’i öne çıkarır. Yezid ismine bugün ‘en sıkı Müslümanlar’ bile sahip çıkamazken, ismi haksızlığa karşı mücadele etmeyle bütünleşen Hüseyin’in 1.400 yıldır unutulmamasının ve herkesin sahip çıkmaya çalışmasının nedeni de budur. Aleviler belki de bu yüzden Yezid’lerle aralarına kalın bir duvar örmek için her fırsatta "Ali çoktur ama Şah-ı Merdan bulunmaz” derler.