Hayat dilenmekle, arzu etmekle, yakarmakla geçti. İstedik, arzu ettik, hayalini kurduk, yalvardık. Kimi zaman kısa süreli mutluluk yaşasak ta; isteklerimiz karşılığını tam olarak hiçbir zaman bulamadı.
Zaman, zaman sorulduğunda;
“Pişman mısın?” Diye. “Hayat devam ediyor.” Dedik. Burkulurcasına.
“İnsanın kaderi hayallerinin gerisindedir.” Yaşamımız hiçbir zaman hayallerimizin önüne geçmedi, geçemez de.
Yaşamımızda iki seçenekli yollar karşımıza çıktığında; seçtiğimiz yol kaderimiz diğeri ise merakımız, zamanla arzumuz bezende keşke dediğimiz olur.
Bu sözler bana Epiktetos’u hatırlattı.
Epiktetos köle aynı zamanda topal bir köledir. Zalim ve değersiz olan efendisi; bir gün eğlence olsun diye Epiktetos’un ayağını kırmıştır. Epiktetos artık topal bir köledir.
Epiktetos yaşamında üç şey vardır. Bir kandil, bir tas ve bir asası. Bir gün eliyle su içebileceğini düşünür ve tasını hayatından çıkartır. Hayatında kandil ve asası kalır.
Miladın birinci yüzyılın başlarında Dünyaya bir köle olarak gelen Epiktetos, Neron zamanında Roma’ya sürülür. Kaba birine köle olarak satıldı. Miladın doksanıncı yılında Roma’dan kovuldu. Yunanistan’a göçtü mektep açtı ve öğrenciler yetiştirdi.
Epiktetos diyor ki;
“Yalnızlıktan korkma, düşün ki Tanrı’da yalnızdır. Ama kendi kendisinden memnundur.”
Yine diyor ki;
“Hem, senden alınan şeylere karşı, senden alınmayacak olanları düşünsene. Bu senin iradendir. İradenin hürriyetine ise, Jüpiter bile müdahale edemez.”
Epiktetos’un hayatı yazımızın giriş bölümüne çok uygun. Yaşamımızda aydınlık ve kültürel gelişmişliği hedef seçerek yaşadıkça, kaderin önünde koşan hayallerimize koşar ve mutluluğun yolunu buluruz.
Evet,
Hayatımıza okumayı, aydınlanmayı, kültürel gelişmeyi koymalıyız. Unutmayalım ki; değişimi çağa uygun olarak yaşayabilmek için okumalıyız, okumalıyız. Okuyan toplum olmalıyız.
Hoşça kalın
04 Nisan 2019