Gelmişiz cânânın asitanına
Sıtkıyla sarıldık dost demanına
Canla baş koymuşuz aşk meydanına
Hayvan kesmek gibi kurban gerekmez
(İbreti Baba)
İnanır mısınız gündemi takip etmekle yeterince meşgulken dar alanda kısa paylaşmalar yapan ya da bu anlamda birbirinden beslenen metinlerin kısmi olarak bulundukları alandan dolayı değerlendirmeleri – kuyunun içinde ilerledikçe- ele alış biçimlerinde eksiklikler doğurmaktadır.
Sırf yazı yazmak veyahut o alanda yazıyla haşır neşir olmak babıyla kalem sallamak değildir muradım. Bu anlamıyla içeriğinde ne kadar Alevilere veya Aleviliği kimliğiyle malul olmuş bireyin merkeze çekilerek konuşturulmasına veyahut her türlü kurtuluşu ve reçeteyi kimliğinde gören, farkına varan ( varması için sürekli ateşlendirilen) bir anlayışla yazım kaleme alınmamıştır.
Dikkatinizi çekmek istediğim noktalardan biri; hükümetin demokratikleşme paketiyle -pek görünmek isteyen ve sürekli merkez de kendisine dönük devletlu politika arzulayan- demokrasinin ulus-devletin elinde bir araç olarak istediği zaman kimliklere seferber ettiği siyasalı hadımlaştırmasına dönük siyasetidir.
Ki bu paketten önce ki süreçlerde yaşanılan kimliklerle ilgili çalıştayları, müzakereleri veyahut iş ve sosyal düzenlemeleri, torba yasaları, eğitimde ki “kamusal alan” a uygun olarak düzenlemeleri siyasal bir aktör olarak yurttaşın belleğinde yer edinmiş olarak veri sayıyorum.
Ulus-devletin modernizmin ihtişamından yeterince yararlanınca, siyasal bir özne olarak yurttaşın ihtiyaçlarına cevap vermekte, sistemin bünyesinde tutmakta, dolaylı ve dolaysız siyaset üretimleriyle o kanala seferber etmekte yetersiz kalınca, post- modernizm; müphemlik, belirsizlik üzerinden ya da kimlikleştirme üzerinden kendisini bütün ihtişamıyla ayakta tutmaya yarayacak araçsallığı seferberliğe çıkarmıştır.
Bunu bugün Kürt Hareketi üzerinde kısmen de olsa görünmekte, Kürt Kimliğini bir ulusal kimlik olarak inşa edilmesini seferber etmekte ( Kendi hakkının gasp edilsin anlamında kullanmıyorum.) ve ulus-devleti ne kadar iyi çözümlemiş olurlarsa olsunlar önlerinde bu kimliklendirme bataklığına karşı bir yol ayrımında olacaklarını da gözden kaçırmamızı hatırlatmaktadır.
Bununla beraber Gezi Direnişi 2013’ün Mayıs ayının sonundan beri hem yaşadığımız hem de konuştuğumuz bir dönem olarak geri bıraktığımızı da biliyoruz. Gezi üzerine söylenen sözlerin çoğunda bir Alevilikleştirme, Alevileri merkeze çekme veya kişinin Aleviliğiyle ne kadar bağının olup olmaması bir yana sürekli Alevileri (aslında Aleviliği) konuşturtma kimlik yığınlaştırmasını sürekli yineleme de fazlasıyla görmüş durumdayız.
Bu yığın sadece Alevi kişinin, yazarların, örgütlerin tarafından yapılmamakta ana akım, hükümet, çağdaş, ilerici, sol, sosyalist ve aydın kesimler tarafından maalesef seferber edilmektedir. Özellikle 1980 Askeri Faşist darbesinin sonucunda muhafazakar milliyetçiliğin “kamusal alanda” resmiyet kazanması beraberinde ulus-devletin yurttaş bunalımından kurtulmak için farklı kimliklerin konuşturulmasına veyahut ortaya çıkarak görünür olmasına alan yaratmıştı. Ki bu alan bilerek bırakılmıştır. Çünkü kimliklerin (Aleviliğiyle malul olan kişinin) konuşturulmasına zemin hazırlayacak, Cumhuriyetin ilk yıllarında Sünniliğe ve Sünnilere yapılan operasyonu Alevilere- esasında Aleviliğe- uygulama zamanının hükümetler üzerinde ilerleyen iktidar döneminde tozlu raflardan indirilmesini zemin hazırlayacaktı.
Son olarak Uğur Kurt’un Cemevinin bahçesinde katledilerek öldürülmesi Alevilerin daha da merkeze kendilerini çekerek kimliklerinin yurttaşlık haklarını taleplendirdiklerinin izlenimini vermiş olsa da veyahut büyük çoğunluğunun bunu istemesine rağmen, çözümleme yapmak konusunda maalesef siyasal bir özne olarak toplumsal teori ve pratik yaratma konusunda güce, maddi imkanlara, benzeşmelere elverişli bir ortamı yarattıklarını gözden kaçırmaktadırlar.
Gezi’nin Alevileştirilmesi, Katliamların Alevileştirilmesi, baskının, yok sayılmanın, homojeleştirmenin Alevileştirilmesi; Alevilerin ulus-devleti, politikalarını, araçlarını çözümleme konusunda siyasal bir söylem olarak öncülüğünü yaptıkları ”eşit yurttaşlık” söyleminin gerisinde kaldıklarını göstermek için yeterlidir.
Ulus-devlet, AKP hükümeti aracılığıyla; 1989 yılında Alevilik bildirgesinde istedikleri ben “Özgürce Aleviyim Demeliyim” talebini görmüştür. Bunu da özgürcülük üzerinde Alevilere yedirmiştir.
Eskiden;
-Ben aleviyim diyemiyordum.
-Şimdi rahatça ben aleviyim diyebiliyorum.
Şimdi Aleviyim diyebiliyorsun. Çünkü devlet istediği için Aleviyim diyorsun. Çünkü Alevilerin arasında sürek farkı ulus-devleti rahatsız ediyor, korkutuyor, delirtiyor.
Ondan dolayı Alevi Çalıştayı yapıyor, Ondan dolayı medeniyetler arası Abant Platformu, Üniversite Alevi Sempozyumları vb. çalışmalar yapıyor. Nedeni Alevileri siyasal bir özne olmadan Alevilerden malul ama Aleviliklerinden bir o kadar uzaklaşmış, iktidar ve devlet tarafından kuşatılmış, yaratılmış devletlu Alevilik, muhatabı kabul edilecek kurumunu inşa etmek için. Kurum dedim, modern devleti unutanlar için.
Her şeyden önce Alevi olmaklığıyla malul fakat siyasal bir özne olarak geleceği de şimdiki zaman döngüselliğinde ele alarak siyasal üretimlerin kimlik buharlaştırılmasına da izin vermeden fakat kimlik hapishanesi içinde kendisini biricik mazlum olarak merkeze çekmeden “eşit yurttaşlık” taleplerini toplumsallaştıracak amaçları saptaması kaçınılmazdır.
İşte ulus-devletin bizleri konuştururken, kendi kimliğimizin içine hapsederek, kendi dışımızda söz geliştirmemizi, siyasal bir özne olarak toplumsallaşmamızı kırma, sekteye uğratma, o kimlik alanında kilitleme ve bağ kurmamızı geliştirmemizi engellemek için seferber etmektedir.
Bu da tamda modern devletin ulus-devlet olarak çöktüğünü varsaydığımızda karşımıza post-modern araçlarla nasılda ulus-devlet “birliğini” amacına uygun olarak seferber ettiğini tekrar tekrar hatırlatmaktadır.
Emin olalım ki bizlerin Alevi kimliğimizle bezenmiş elbisemizi ne kadar allasak, pullasak bizleri ağzımızı açmamızı, konuşmamızı yapmamız uyguladığı çalışmalar sonucunda benzeştirilmemiz için bilerek alan yaratmaktadır. Bunu kısaca şöyle örneklemlendirebiliriz.
Alevi Çalıştayının ardından dikkat ederseniz genelde Alevi kişiye dönük standartlaştırma operasyonu olmamıştır. Fakat Aleviliğin dinamiklerine, ritüeline, anlam dünyasına ve en önemlisi ayinine müdahale ve dönüştürme çalışması aşikardır. Son iki- üç yıldır paylaşılan resimlere, yazılara, sözlere, okumalara ve ayinin içine dikkat ettiğinizde bir benzeştirme, içini boşaltma, kitabi şekle çevirme anlamında farkında olalım veya olmayalım büyük kısmı tarafından paylaşımlar, icralar ve uygulamalar yapılmaktadır.
Bir sonuç yazısı, reçetesi veya formülasyonu sunmayacağım veya hap önermeyeceğim. Fakat en azından son cümlelerimi ne kadar kimlik mücadelesi yaptıklarını söylemeseler de, nedense genelde reel siyasetin söylemleri üzerinden kilitlenen ya da ele alış biçimlerinden dolayı Alevi örgütlerinin sürekli devleti ve tersten siyasileri onaylayan katılaşmanın ve o katılaşmayla birlikte sıvılaşmanın üzerine olacaktır.
Alevi örgütlenmelerinin artık örgütsüzlendirme olarak algılandığı her türlü teorik ve pratik çalışmayı iktidarı hedefleme olarak yaftalandığı, öncülüğü iktidar olarak görüldüğü, güzelleştirmeleri de saklanılan yalanların ve maskelerin astarı yapıldığı bir zeminde Alevi Hareketinin başında kullandığı “Demokratik” üzerine çalışma yapması elzemdir.
Aynı zamanda kendi bünyesinde gerçekleşen seçimleri genel kurul anlayışından çıkartarak meclisine çevirmesi, adama göre unvan ve pozisyon anlayışından topluluk tarafından mecliste görev olarak verilmiş bir sorumluluğa taşıması gerekmektedir. Bununla birlikte farklı yapıları yataydan ve genişliğinden ele alacak her türlü teorik ve pratik çalışmaya katkı sunacak alternatif seçenekleri çıkarması zorunludur.
Muhabbetle
Hüseyin Dede 01.06.2014