Tek adam sisteminin gerekliliği savunuluruken en önemli olan; hızlı karar almasına olanak sağlayacak denilmekteydi. Ve başkanlık sistemine geçtik. Aradan geçen bunca zamandan sonra küçük bir muhasebe yapacak olursak hızlı karar almada bir sorunumuz, bir sıkıntımızın olduğu söylenemez. Ne varki ülke sorunlarının bitmesi yada azalması bir yana sorunlar çığ gibi daha da ağırlaştı.
Kıssadan hisse, mesele hızlı karar almakta değilmiş. Mesele doğru karar almakta imiş. Bu basit gerçeği anlayamayan, anlamak istemeyenler sorunun kaynağını başka yerlerde göstermeyi çözeceklerdir. Siyasal islamcı iktidar da aynı yanlışta ısrar etmektedir.
Erdoğan gıda fiyatlarının artmasına sinirlenmiş esnafı uyarıyor… Şöyle diyor: “ Eğer bu süreci böyle devam ettirecek olursanız çok ağır cevaplar sizleri bulabilir; lütfen yaptığınız işi hakkıyla yapın, vatandaşımıza zulüm etmeyin… ”
Fiyat artışlarının esas nedenini spekülasyondan, yani aracı tefecilerinin yüksek kardan satmasından kaynakladığına işaret etmektedir.
Bu projeye dikkat !
Sorunun kaynağını yanlış teşhis etmekte… Çünkü spekülasyon, bir başka ifadeyle fırsat kollayan avcı, haydut ve kaçakçı karakterliler, her dönem var olmuşlar, olacaktır. Asıl önemli olan bunlara fırsat vermemek olmalıdır. Tehditle, polisiye tedbirlerle bir yere kadar etkili olsanız bile, sorunu temelden çözmediğiniz için fiyat artışları devam eder, edecektir.
Sorunun temelinde, ülkemizde 12 Eylül'den bu yana uygulanan neo-liberal ekonomi politikalarının kaçılmaz sonucu olarak tarımsal üretimde gerileme ve tarım ürünlerinde dışarıya daha fazla bağımlı hale gelme vardır..
Ayak bağı dediğiniz, hantal işletmeler kar etmiyor, devlete yük oluyor dediniz ne var ne yok satıp harcadınız. Şimdi ve bundan sonra da satılabilecek birşey kalmadı…
Erdoğan ana muhalefet partisini eleştirirken, sık sık 1930-40'lara gidiyor… O yıllarda yokluk yoksulluk içerisinde oluşturulan KİTLER milyonların ekmek kapısıydı. O beğenmediğiniz kamu işletmeleri başta tarım olmak üzere ekonomiyi desteklerdi. Ve yine özelleştirmelerle satıp bitirdiğiniz bu işletmelerin çok önemli bir özelliği ekonomik piyasa koşulları üzerinde, düzenleyici bir rol oynamasıdır. Örneğin 2004 yılına kadar ülkemizde gübre üretiminin % 42'sini bu işletmeler yani devlet üretiyordu. Bu gün o fabrikalar olsaydı gübre fiyatları bu denli uçamazdı. Bu kadar basit. Ette, sütte ve tarımının neredeyse her kaleminde manzara aynıdır. O işletmeler zarar edebilir. Belki zarar edebileceği taa başından hesaplanmıştı. Bu zararın karşı kefesinde kamu yararı var. Halkın çıkarları gözetilseydi bugün bu ve benzer sorunlar yaşanmaz ya da daha az yaşanırdı.
Halkımız sağ iktidarların yanlış politikalarının bedelini en ağır biçimde ödemeye devam etse de bu cendereden kurtulmak hala mümkündür.
Geçtiğimiz ay, önce İzmir milletvekilimiz Sayın Bedri Serter ondan dinledim bu konuyu ve birlikte İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Tunç Soyer’in konferansına ve saha çalışması diyebileceğimiz Ödemiş turuna katıldım.
Sayın Soyer, tarım bir memleket meselesi diyor. “ İzmir tarımı " vizyonu ile yerelden kalkınmayı başlatan çok ciddi bir projeyi hayata geçiriyor.
“ Başka bir tarım mümkün " projesi kırsal alandan da şunları şunları yaptık demek için orataya atılmış bir proje değildir. Bugüne kadar yapılan yanlışlardan ders çıkartılarak, mevcut koşullarda ne yapılabilir, nasıl yapılabilir sorularına cevap oluşturan ciddi bilimsel bir projedir.
Siyasal iktidar kibir yapmadan, bilim muhalafet partisinin yerel yönetiminden öğreneceğimiz ne olabilir ki demeden bu projeyi incelemelidir..