Bugün sarhoş olma hakkımı kullanacağım. Yalnız içerek kendimle sohbet edeceğim. Düşünmek, öz eleştiri, övgü, duygulanmak, mazide gezinmek, hayaller kurmak…
Bir zamanlar Boza da alkollü içki sayılmış. Bu dönemlerde bir küpün içersine üç çeşit meyvenin atılmasıyla “mayalanıp ekşiyen” “Müselles” diye bir içecek yapılmış. Uzun tartışmalar olmuş müselles için; kimi haram demiş, kimi mekruh, kimide helal demiş. Sonunda müsellesin helal olduğuna karar verilmiş.
Bu gece ben ne boza nede müselles içeceğim, sarhoş olma hakkımı rakı ile kullanmayı düşünüyorum. Genç olsaydım içmeye gerek olmazdı.
Neden derseniz. Goethe diyor ki:
“Gençlik, şarapsız sarhoşluktur.” Bu esprili bir yanı.
Güzel bir eser kulağımı tırmalıyor. Tufan ALTAŞ seslendirmiş bu geceye uygun bir eser:
“Söz verdim bu aslanıma
Sözümü tutacağım
Çok zor olacak bana
Seni unutacağım
Bu akşam içeceğim
Bir büyük birde yarım
Buz koyun bardağıma da
Belki söner efkârım.”
Masam güzel, ortam güzel, eser güzel… Sarhoşluk denince tarihteki Spartalıları anımsarım.
Sparta’da;
On iki, on üç yaşlarındaki çocukların önünde, köleleri zorla sarhoş ederlermiş. Ağızlarına hunileri koyup, şarapları boca ederlermiş gırtlaklarına. Kölelerin ne kadar abuk sabuk sözler söylediklerini birbirleriyle nasıl kavga ettiklerini, nasıl yerlere yıkıldıklarını, rezillikleri seyreden çocuklar, sarhoşluktan tiksinmeyi, ölçülü içmeyi öğrenirlermiş böylece.
Bu da bir eğitim şekli.
Gönlün çıtası daima yükseklerde. Çıta; hak ettiğini düşündüğün yerdedir. Bulunduğun yer ise şartların kaderin sana bahşettiği yerdir. O nedenle kader daima istediğinin gerisinden gelir.
İstekler, arzular, ütopyalar, hayaller bitmiyor, bitmemelide. Bunlar yaşamın önemli bir lokomotifi.
Evet, bugün sarhoş olma hakkımı kullanacağım. Sizlerin, en güzel günleri, yaşama hakkınızı kullanmanız dileğimle.
Hoçakalın