BAYRAKLI SAHİLLERİNDE !..

Ajanslara düşen bir küçük haber, pazar günümü zehir etti. Doğa aşığı çevreciler için de bu haber muhakkak ki; hazin ve üzücüydü. Ama beni nasıl sarstığını anlatamam.

Ben Gümüşpala’da dünyaya gözlerimi açmışım. Çocukluğumda bizlere ait oyun parklarımız yoktu. Oyun alanlarımız cadde ve sokaklardı. Sokakların da caddenin de hakimi biz çocuklardık. O yıllarda Gümüşpala’da her köşede bir kahvehane yoktu. Gümüşpala bir işçi semtiydi, kimi Sümerbank’ta kimi Tariş’te kimileri de inşaat işlerinde çalışırlardı. İşsizi yoktu. Gündüz saatlerinde caddeler sokaklar biz çocuklara kalırdı. Kızlar ip atlar ya da bir köşede beş taş oynarken bizim değişmez favori oyunumuz tek kale futbol maçımıydı. Duvarları sol siyasi örgütlerin sloganları ve afişleriyle süslü sokaklarında maç sabah saatlerinde başlar, akşamın geç saatlerine kadar, sokak lambalarının ışığında biterdi.

Bir küçük haber pazarımı zehir etti…

Pazar günleri hepimiz için özeldi. Babam bizleri sahile götürür, kahvaltımızı ailecek sahilde yapardık. O gün hiç bitsin istemezdim. Hele de hava sıcaksa, sahil bize halk plajıydı.

Denize ilk kez Bayraklı sahillerinde girdim. Denize açılmayı da burada öğrendim. Bizim çocukluğumuzda ne yüzme kursları, ne yüzme okulları vardı. Varsa da Bayraklı da yoktu. Bazen durgun, bazen delirip çoşan, sahil yoluna taşan deniz, biz çocukların yüzme okuluydu.

Bir küçük haber pazarımı zehir etti…

Hiç unutmam yine biz pazar günü Bayraklı sahillerinde denize girmiş ve ikizimle kim daha açığa yüzecek diye iddiaya tutuşmuştuk. Ve başladık yüzmeye. Epeyce açıldıktan sonra, babamın el kol hareketi yaparak, ıslık çalarak geri dönmemiz için bize seslediğini farkettik. Yarış kazananı olmadan son buldu. Mecburen sahile döndük. Yarış bitti ama babamın sinirli hali bitmedi. “ Ben size kaç defa söyledim, o kadar uzaklara açılmayın diye ! “ “ Ya köpek balığı gelirse ! “ “ Ya dalgalar kabarırsa ! “ cümlelerini tekrar tekrar sıraladı. Babamın sinirini geçirtmek için ikizim O’nun boynuna sarılırken, ben “ Baba bak onlar da yüzüyor. “ diyerek, deniz kuşlarını gösterdim. Uzun ince bacaklı, eğri ve uzun boyunları, rosa rengi tüyleri ve kıvırcık gagalarıyla, cüsseleri bizde de iri deniz kuşlarını gösterdim. Babam “ Oğlum onlar allı turnalar, korumasızlar ama yüzmeyi de uçmayı da çok iyi bilirler. “ dedi.

Babamın Allı Turna dediği Flamingo’lardı… Neden korumasız olduklarını bu pazar anladım.

Ajanslara düşen bir küçük haber, Pazar günümü zehir eden haber. “ Bayraklı Melez deltasında 9 Flamingo ölü bulundu. “ haberiydi. Bu ölümler yaşamın olağan akışına aykırı... Bu ölümler ne yapıp edip geleceğe taşımamız gereken güzelliklerin ölümüdür…

Bu ölümler çocukluk anılarımı parçalayıp öldürdü...