Apolitik milletvekilleri cenneti…

Son günlerde dozu ve hızı sürekli artan küfürle de beslenen, saldırgan, ayrımcı ve ırkçı dil yalnızca Türkiye’de yaşanan gerilimi değil, aynı zamanda ciddi bir apolitikleşmeyi de ortaya çıkarıyor.

Söylenenlere bakınca isimler veya partiler bile önemini yitiriyor. Tam bir apolitikleşme hali yaşanıyor. Çünkü apolitik olmak yalnızca “siyasi görüş ve olaylardan habersiz olmak veya siyasi gelişmelere kayıtsız kalmak, siyasete soğuk bakmak” anlamına gelmiyor. Bir yönetme sanatı anlamına da gelen politika adına hem de milletvekillerinin söylemleri apolitikliği yeterince gösteriyor. Çünkü ülkede politik olmak, neredeyse, küfür ederek, hakaret ederek, aşağılayarak ya da meydan okuyarak konuşmaya tekabül etmeye başladı. Bu yüzden aşağılamanın, küfür etmenin bini bir para!

Milletvekili kendi partisindeki bir başka milletvekiline “Manyak herif ya. Deli… Abuk subuk konuşuyor” diyebiliyor…

Ya da bir başka milletvekili “Silaha yeltenmedim. Ancak silaha yeltenseydim, çıkarır hedefi de gözetler, gözünün ortasına da çakardım" diyebiliyor…

Meydan okumanın ötesinde, bir başka kimliği ve inancı alenen aşağılamak bizlere “politik” bir bakış olarak sunuluyor.  Çünkü birçok değer yitirilmiş durumda. Kendini ev sahibi, diğerini kiracı ya da misafir olarak görenleri tutmak mümkün değil. Ağızlarına geleni söylemeyi politik bir tavır olarak görüyorlar:  “Türk ulusuyla Kürt milliyetini eşit, eş değerde gördüremezsiniz” gibi…

Ya da “bu ülkeyi kendisine sonradan vatan edenler, siz bu ülkenin sahipleri değilsiniz, haddinizi bileceksiniz” demek gibi…

Durun bitmedi daha… Bakın daha bir-iki gün önce ne dedi çok “değerli” bir milletvekili: “Diyarbakır'a giremezsiniz. Girebilmek için abdest alman lazım senin. Biz seninle eşit değiliz, elhamdülillah. Zaten ben seninle eşit olmak istemem. Biz bu ülkenin sahibiyiz…"

Bunlardan daha büyük “apolitiklik” olabilir mi? Tehlike tam da burada! Milletvekillerinin hal ve tavırlarından, söylemlerinden görüyoruz ki, hepimizin bildiği klasik apolitiklik artık bir başka mecraya, “ultra” düzeye taşınmış…

Kuşkusuz apolitik bir toplum yetiştirme konusunda 12 Eylül darbesi önemli bir işi başardı. Burası kesin. Bu elde var bir! Toplumun önemli bir kesimi eşitlik, kardeşlik, hoşgörü gibi kavramlara kendisini kapadı ve bu kavramlara karşı sanki doğalmış gibi bir karşı refleks de üretildi. İktidarın söylediği gibi düşünmeyene, gelişmelere iktidar gözüyle bakmayana, iktidar aklıyla düşünmeyenlere kapıları kapadı. Farklı olmak, öteki olmaya, kimliğini ifade etmek “dinci” ya da “bölücü” olmaya indirgendi. Gelişmelere farklı bir gözle bakmak, hele hele sorgulayıcı olmak, soldan bakmak, sosyalist bir perspektifle bakmak, örneğin “eşit vatandaşlık” gibi kavramların esas itibariyle bir sistem sorunu olduğunu söylemek ayıplanır hale geldi!

Siyasetin olmazsa olmazı olan “dava, ideal ve vefa” gibi kavramları telaffuz etmek ise ayıplanır oldu! Böyle olmasa insan kendi yol arkadaşına “manyak ya da deli” diyebilir mi?

Her alanda “ehlileştirilme” makbul bir şeymiş gibi sunuldu. Herkes kendi Türkü’nü, Kürdü’nü, Alevisini yaratma yarışına girdi… 

Apolitiklik öyle bir hal almış durumda ki; Örneğin, siyasi tercih yaparak partilere üye olan ve fiili olarak apolikleşmeyi reddetmiş gözüken gençler bile tavırlarıyla, giyinişleriyle “ben apolitiğim” diye bağırıyorlar. Büyük şirketlerde çalışan menajerler gibiler. Sorun yalnızca takım elbiseli ve kravatlı olmaları da değil. Burada asıl sorun, gençlerin bütün aykırı ve muhalif yaklaşımlardan arınmış olmaları. Parti büyükleri gibi “düzen içi” olmaları… Oysa genç dediğin, aykırı olur, muhalif olur, düzen dışı olur…

Yani, apolitik olmayı yalnızca “koyun sürüsü” olmayla sınırlayamayız!

Yani, apolitik olmayı yalnızca 12 Eylül’ün yarattığı nesil olarak adlandıramayız!

Çünkü apolitiklik, ne yalnızca çevresinde ne oluyor ne bitiyorun farkında olmama hali ne de tek başına “bitkisel hayat” yaşama hali değil. İşin doğrusu apolitiklik, bütün bunların hepsi ve en önemlisi insana dair en temel değerlerin yitirilmesi anlamına geliyor… Böyle olmasa bu kadar hakaret, küfür, aşağılama, bölücülük hem de doğrudan milletvekilleri eliyle yapılabilir mi?