Aleviler şirin gözükmek zorunda mı?

Özellikle 60 yaş üzerindeki Alevilerin tamamına yakını bugün bile, karşısındaki kişinin nereli olduğunu, nerden geldiğini “test etmeden”, “yabancı” olup olmadığını anlamadan “din ve siyaset” muhabbetine pek girmez. Karşısındaki eğer “yabancı” ise Alevi kimliğini de zaten hiç kullanmak istemez. Alevi kimliği bir biçimde “anlaşılmış” gerçek ortaya çıkmışsa bu kez de bol bol “hoşgörü” ile beslenmiş ve doğru gibi gözüken ama aslında durumu kurtaran “Alevi-Sünni ne fark eder, önemli olan insan olmak” söylemi devreye girer… Son 15-20 yıldır yükselen Alevi hareketinin getirdiği pozitif etkiye rağmen bu genel durum, günlük hayatta derece derece bütün Alevi toplumu için geçerli bir savunma refleksine dönüşmüş gibidir…

Milyonlarca Alevinin bilinçaltına yerleşmiş bu savunma refleksi son zamanlarda mevcut örgüt yöneticilerine de sirayet etmiş gibi gözüküyor. Eşitlikçi bir çözüm ve kardeşlik için gerçekleri söylemek yerine herkes birbirini “kandırmaya” çalışıyor. Üstelik, kimse kimseye kanmıyor, yalnızca kanıyormuş gibi yapıyor! Ramazan’ın da yarattığı havanın etkisiyle müthiş bir samimiyetsizlik her tarafı sarmış gibi. İtiraz etmek, doğru bir talebi açıklıkla doğrudan telaffuz etmek ayıp bir şeymiş gibi tepki görüyor…

Nitekim, bu akşam İbrahim Polat’ın verdiği “iftar” da olduğu gibi, göstermelik ve gereksiz bir şirin gözükme çabası Alevi örgütleri içinde bile önemli bir kabul görmeye dönüşmüş durumda. Kuşkusuz Alevilerin, Cumhurbaşkanıyla, Başbakanla, Bakanlarla yan yana gelmelerinin en küçük bir sıkıntısı olmaz. Bir araya gelinebilir, davetlere katılınabilir, davet verilebilir. Bunlar anlaşılır şeylerdir ve çözüm için, diyalog için kaçınılmazdır! Yalnızca şirin gözükme amacıyla yapılan hamlelerin kimseye bir faydası dün olmadı, bugün de olmaz!

Orta yerde onca gerçek duruyor. Cumhurbaşkanı’nın üçüncü köprü için “ortak kararımız” diye açıkladığı Yavuz Selim ismi bile başka bir cümleyi kurmayı gereksiz hale getiriyor. Bu durumda, “iftar” da yan yana gelip, Müslümanlığın ne kadar yüce, ne kadar eşitlikçi ve adaletli bir inanç olduğunu kardeşlik, eşitlik söylemlerini bir tiyatro sahnesindeymiş gibi telaffuz etmek, her iki taraf açısından yalan söylemler olmayacak mı? Dönün lütfen Mamak’ta olup bitene bakın. Bir apartmanın girişine “Alevilere ölüm” yazısı yazılıyor. 19-20 yaşında üç genç gözaltına alınıyor. İfadelerinde ne Alevi olduklarından bahsediyorlar, ne de legal veya illegal bir örgütten. Bizim bu yazılama ile hiçbir ilgimiz yok diyorlar. Polis ifadeleri çok açık. Peki buna rağmen basına ne yansıyor: “Ankara’da Alevi evlerini işaretleyenler Alevi çıktı”. Başbakan Erdoğan, hiçbir dayanağı olmasa da bu yalanı hemen büyütüyor ve “bu yazıyı yazanların, kanlı bir terör örgütünün mensupları oldukları, daha da ilginci, ölümle tehdit ettikleri o mezhebin mensupları oldukları ortaya çıkıyor” diyebiliyor.

Temizleyebilirsen temizle. Sokaktaki adam ne düşünecek? Ne diyecek? Kaç kişiye bu haberin ve söylemin ”yalan” olduğu ulaşacak? Bu söylem ve bu dil Aleviliğin, solun ve terörün bir arada anılmasını beraberinde getirmiyor mu? Bu sorunun cevabı maalesef “evet” ve belirtmek de yarar var ki, bu söylemlerden “hayır” çıkmaz!

Alevilere bundan daha büyük düşmanlık ne olabilir? AKP’liler her fırsatta “provokasyondan” bahsediyorlar ya, “Allah için” bundan daha büyük provokasyon olabilir mi? Şimdi gerçekler bu kadar çıplakken, tribünlere oynamak, şirin gözükmeye çalışmak doğru bir yaklaşım olmadığı gibi, asla çözüme de hizmet etmez… “Biz eskiden Alevi-Sünni ayrımı diye bir şey bilmiyorduk... Benim askerde çok iyi Alevi arkadaşlarım vardı… Üniversitedeki en iyi arkadaşlarım Aleviydi… Ben bu ayrımı yeni duyuyorum, bizim evde böyle şeyler konuşulmazdı, kaldı ki ben Alevileri çok severim, bizim eve temizliğe gelen kadın da Aleviydi” laflarının günlük hayatta hiçbir pozitif karşılığı yoktur! Ne Alevilerin, ne de devlet-i Aliyenin güzel laflarla birbirlerini idare etme dönemi geride kaldı! Bu ülkede, güzel laflar edebilmenin, kardeşlikten ve eşitlikten söz etmenin yolu, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın lağvedilmesinden ve laikliğin hayata geçirilmesinden geçiyor! Bunu da başta Alevilerin ezberlemesi gerekiyor!