Adalet mi dediniz?

Almanya’da 1933’de iktidara gelen Hitler, eğitim, adalet ve sağlık gibi temel bazı bakanlıkların yanına yeni bakanlıklar ilave etmişti. Bu yeni bakanlıklardan en önemlilerinden birinin adına “Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanlığı” adı verilmişti ve bu bakanlığın en önemli görevi, Hitler’in faşizan uygulamalarını halka doğru ve meşru bir şeymiş gibi sunmaktı… Bu bakanlığın kuruluşundan 6 yıl sonra Hitler müthiş bir halk desteğini de arkasına alarak “Büyük Almanya” hayalini hayata geçirmek için yeni bir dünya savaşı başlattı. Tarih 1 Eylül 1939’du! Savaşın başlangıcının üzerinden 6 yıl daha geçtikten sonra ise Hitler faşizmi yenildi ve insanlık, tarihinin en büyük acılarından biriyle yüzleşmek zorunda kalırken, tarihler 8 Mayıs 1945’i gösteriyordu… Ortaya çıkan dramatik tablo karşısında hem “Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı”, hem de Führer intiharı tercih etseler de yarattıkları acı tablonun sonuçlarını ortadan kaldırmak intihar kadar “kolay” olmuyordu…

* * *

Türkiye’de el attığı her alan elinde kalan AKP iktidarı, kaybettikçe adaletsizliği ve vicdansızlığı derinleştiriyor. AKP Hükümeti'nin bakanlıklarının birçoğu “Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanlığı” gibi çalışıyor. Bırakınız hakkı, adaleti, hukuksuzluğu, Rize Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi’nde yaşanan ilan skandalı bile son derece pişkince ve sanki olağan bir durummuş gibi sunuluyor…

Demokratik talepleri için sokağa çıkanları gözaltına almak, polis şiddetiyle terorize etmek “olağan” hale getiriliyor. Ergenekon davasını izlemek ve yargılananlarla dayanışmada bulunma eylemi yasaklanıyor. Silivri’ye çağrı yapan TGB, Aydınlık, Ulusal Kanal gibi kuruluşların yöneticilerinin evleri basılıyor. Koç Grubu'na yönelik “rutin” kontroller, Başbakan’ın kahvaltı davetine katılmayan Edip Akbayram’ın hesaplarının da “rutin” olarak incelenmesine kadar uzanıyor. Birçok yerde Gezi direnişi eylemlerine katılanlar gözaltına alınıyor. Gezi eyleminin aktif destekçilerinden ve katılımcılarından kendisini “terzi yamağı” olarak ifade eden modacı Barbaros Şansal evinin önünden kaçırılıp, gözdağı verildikten sonra serbest bırakılıyor… Son derece normal ve sıradan olan “Kızlı-Erkekli” gençlik kamplarına, hatta çocuk kamplarına “cinsiyetçi ve ahlaksız” bir yaklaşım sergileniyor...

Yapılanlar bunlarla da sınırlı kalmıyor; Başbakan Erdoğan “biz” ve “onlar” ayrımını ısrarla öne çıkartıyor. Kendisine destek verenleri “milli irade” olarak sunan Erdoğan, geri kalanları da milli irade karşıtı olarak sunmayı ihmal etmiyor. Üstelik aynı kıyaslamayı neredeyse her akşam Mısır için de yapıyor. Mursi’yi destekleyenleri “milli iradenin” temsilcileri, Mursi’yi devirenleri ise “milli iradeyi gasp edenler” olarak gösteriyor. Kendisine karşı mücadele etmek bir yana The Times’a ilan vererek eleştiren sanatçıları "fikirlerini satmış ahlaksızlar” olarak nitelemekte ise asla bir beis görmüyor…

Diğer yandan ise, Özel Yetkili Mahkemeler’e yanıysan iddianameler ve kararlar, tam bir hukuki ve insani sefaleti gözler önüne seriyor. AKP Hükümeti'nin bakanlıkları bu alanda da sanki Hitler’in “Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanlığı” gibi çalışıyor. Bilinçli ve ısrarlı bir şekilde sapla saman birbirine karıştırılıyor. Adaletsizlik adalet gibi sunulmaya çalışılıyor. Gizli tanıklar ve sahte iddialar üzerinden yapılan yargılamalar, yargılanması zorunlu olan bazı isimleri bile “mazlum” haline getirebiliyor… Ve ortaya öyle bir tablo çıkarıyor ki; AKP’nin adaletsizliğine itiraz etmemek vicdansızlığa tekabül etmek anlamına geliyor!

Bu ülkenin düzlüğe çıkması için artık adaletin öne çıkması, hukukta, eğitimde ve sağlıkta eşitliğin uygulanması kaçınılmaz bir zorunluluk. Bugünkü Ergenekon davasında olduğu gibi, önceden verilen kararlardan adalet çıkmaz! Ne “faili belli cinayetlerin” gerçek sorumluları ortaya çıkar, ne ülke de darbeciler yargılanabilir! Bundan dolayı, bütün bu sürecin sorumlusu ve mevcut adaletsizliğin sembolü olan AKP iktidarının kendi geleceği için Edip Akbayram’ın söylediklerini unutmamasında fayda var. Akbayram ne demişti: "Dünyanın hiçbir yerinde diktatörler başarı kazanmamıştır. Faturasını ödeyecektir. Bu diktatör de er ya da geç faturasını ödeyecektir."