Bir dağ yangını içerim,
Deli mayınlar döşenir damarlarıma,
Kımsız bir öfke düşer de yoluma,
Beni benden aşırır.
Umut Altınçağ
28 Aralık tarihi yaklaştıkça boğazlarımız kurur. Ağlamak, ağıt yakmak sözümüzle, geleneğimizle çerağ uyandırarak ve toprakla karındaş olarak günün içine salıyoruz. Egemenlerin zihniyetiyle sindirilmek istenen öteki olmanın getirdiği tarihlerden biridir, 28 Aralık 2011’de ki Roboski Katliamı.
Bunun yanında katliamlar bununla sınırlı kalmamaktadır. Malatya, Maraş, Çorum, Sivas, Gazi bizleri “an”ı hatırlan devletin şiddetinin halen yaşanmakta olduğunu gün be gün göstermektedir. Roboski Katliamın da yaşandığı gibi.
Roboski’de katledilenlerin, devletin iddia ettiği gibi bir “operasyon kazası” değildir. Devletin geleneksel ve modern yapısında katliamlarıyla biricikleştirdiği kendisinin öncesi ve sonrası yazdırdığı tarih bunun kanıtıdır.
“Operasyon kazası” söylemine karşı Roboski Katliamından sağ olarak kurtulanlardan Servet Encü kısaca şunları söylüyor:
“… O geçiş yolu 100 yıldan beridir kullanılıyor. O yol PKK yolu değildi. Sadece ticaret yoluydu. Bize demesin yanlış anlaşılma sonucu bombaladık. Bu yanlışı niye daha önce yapmıyorlardı asker. Çünkü yıllardan beri gidip geliyoruz…”
Evet, Roboski Katliamı, devletin “katliam, kavim kırım, yok etme ” çizgisinin güncel uygulamasıdır. 1920’lerde Koçgiri’de, 1925’lerde Piran-Palu’da, 1930’larda Ağrı’da, Zilan’da; 1937–38′lerde Dersim’deki katliamların, 1943′te Van Özalp ilçesinde 33 Kürt köylüsünün katledilmesinin bir benzeridir yaşanan. Bellek yok edilmek mi istenir yoksa biat etmek mi istenir? Kadercilik mi istenir yoksa razı olmak mı istenir? Kendi (devletin) şiddetini beden üzerinde can korkusu vererek ruhları yok etmek mi ister? Hangisi olursa olsun, sonuçta asimilasyona veya kabullenmeye dönük tek biçimcilik dayatması devam etmektedir.
Bu politika Ermenilere, Süryanilere, Ezidilere Rumlara, Kürtlere uygulanmakla kalmadı. Alevilere, Yahudilere, Hıristiyanlara da aynı politikanın uygulandığını, bunun ulus-devlet sürecinin bir gereği olarak hayata geçirildiğini katliamlarla görebilmekteyiz.
Yüreğimiz yanıyor. Bir bir ışıklar sönüyor. Yaşları 15 ile 20 arasında olan 34 “can”ın üzerlerinden geçerken heronların ne olduğunu bildiği halde “köklerini kurut ve işlerini bitir” zihniyetiyle hareket eden devletleşen AKP iktidarı ve sözcüleri yangın yerine çevirmeye devam ediyordu Roboski’yi.
Roboski’de bombalar atılırken sadece ölenlerin yakınları katledilmedi. Bu coğrafyada yaşayan bütün insanların kardeşi, canı ve bedeni katledilmiştir. İçimizde kırılan umutları, yitirilen sesleri birbirlerimize sarılarak sarmalamalıyız. Yaralarımıza sarılarak “acımızı halkların kardeşliği” sıcaklığında paylaşarak yarınlara taşımalıyız. Ümitlerimizi eşit ve özgür olarak yaşatmanın mücadelesini vermek için ötekilerin dayanışmasını “bulutlara” değil “topraklara” tohum eker gibi çoğaltarak büyütmeliyiz.
Acılar, Acıtır! Sızlatır! Biliyoruz. Yüreklere ve bedenlere döşenen mayınlar gibi. Fakat mayınları temizleyerek ruh ve bedenlerin teslim alınmak istenmesine karşı birbirimizi yarınlara taşımalıyız.
Gelen yeni yılı kutlayarak değil, o geceleri ağıtlarıyla, feryatlarıyla ciğerleri yanan ailelerin yanında olarak paylaşmalıyız. Geceleri bölen haykırışların sesine karşı duyarsız ve yabancı kalmadan günümüzün “masum-u paklar”ı unutmamalıyız.
Aşk-ı Muhabbetle